Gezegenler
Gezegenler Hakkında Bilgiler İçin Aşağıdaki Menüleri Kullanabilirsiniz.
GÜNEŞ
(KÜN, SUN, ŞEMS, APOLLON) (☼)
KONUMU ve YAPISI
Dünyanın da içinde bulunduğu sistemin merkezindeki yıldızdır. Güneş-insanları da “ORMANLAR KRALI ASLAN” gibi bulundukları mekânın merkezine, yöneticiliğine yakışmaktadır.
Dünyaya uzaklığı 149.637.000 kilometredir. Güneş, akkor halde sıcak gazlardan oluşmuş çok büyük bir küredir, yarıçapı 696.000 kilometredir. En büyük gezegen olan Jüpiter’den bile 1000 kat büyüktür. Güneş-insanları da ateşli duygular taşır, uçarı davranışları vardır ve gezmeyi severler.
Yaklaşık 5 milyar yaşında olduğu varsayılmaktadır. Yüzde yetmişten fazlasını elementlerin en hafifi olan hidrojen oluşturur. İkinci derecede en yoğun elementi ise hafiflikte de ikinci sırayı alan helyumdur.
Güneş, gezegenler arası ortama enerji yayar. Bu ışınım, yalnız görsel ışık değildir, elektromanyetik tayfın tümünü içerir. Güneş-insanı olan Aslan da hem enerjiktir, hem de motivasyon sağlayarak çevrelerindeki insanların da çalışmalarını sağlarlar.
Yaydığı enerjiyi derinliklerinde meydana gelen çekirdek tepkimelerinden alan güneş, saniyede yaklaşık dört milyon ton kütle kaybetmektedir. Güneş-insanları da aşırı enerji harcadıklarından dolayı çabuk yorulur, bir süre dinlenir, fakat kısa sürede eski enerjilerine yeniden kavuşurlar.
Yakın zamana kadar güneşin yerinde sabit olduğu, sadece diğer gezegenlerin bir yörünge çevresinde döndüğü kabul ediliyordu. Artık kâinatta birçok galaksi (Yıldızlar topluluğu) bulunduğu, güneş sisteminin de bu galaksilerden birinin bir bölümü olduğu ve güneşin, çevresindeki sistem gezegenleriyle birlikte galaksi güneşinin çevresinde kendisine ait yörüngede döndüğü kabul edilmektedir. Güneş, Samanyolu adı verilen galaksi merkezi çevresindeki dönüşünü 225 milyon yılda (kozmik yıl) tamamlar.
Güneş, yıl boyunca takımyıldızlar arasında bir çember halinde, görünür bir yol izler (aslında bu yalnızca izdüşümü görüntüdür), bu sırada Zodyak’ı (Burçlar Kuşağını) oluşturan 12 takımyıldızın arasından geçer. Bunlar KOÇ, BOĞA (Öküz, İnek), İKİZLER, YENGEÇ, ASLAN, BAŞAK (Bakire), TERAZİ, AKREP, YAY (Okçu), OĞLAK (Keçi, Teke), KOVA ve BALIK’tır.
GÜNEŞ KAYMASI
İddialara göre Güneş, çok uzun aralıklarla yoğunluk merkezinden saat yelkovanı yönüne doğru hızlı bir hareket yapar, bu kayma hareketi 1-2 yıl sürebilir. Bilinen bu kaymalar, 1632-1633 ve 1810-1812 yıllarında meydana gelmiştir.
Güneş kaymalarının yeryüzüne etkisi 30 yıl kadar sürmektedir.
Kaymaların yerkürede kısa ve değişken mevsimlerin oluşmasına, nehirleri ve boğazları donduracak kadar aşırı soğukların, aşırı sıcakların, fırtınaların, volkanik patlamaların, yerkabuğu hareketlenmelerinin meydana gelmesine sebep olduğu ileri sürülmüştür. Hatta siyasi ve sosyal hareketlenmelerin yoğunlaşmasıyla bu kaymalar arasında ilişki kurulmaktadır.
GÜNEŞ PATLAMALARI
Ayrıca güneşte 27 günlük aralıklarla meydana gelen (en şiddetlileri 11 yılda bir meydana gelmektedir: 1978, 1989, 2000, 2011, 2022) patlama ve bunun sonucunda oluşan güneş fırtınalarının da gezegenler ve dünya üzerinde, manyetik alanı ve rüzgâr rejimini bozma gibi hayati etkileri bulunmaktadır. 2003 yılında ise beklenmedik şiddette patlama yaşanmıştır.
Aslan insanları da zaman zaman patlamalar yaşarlar. Böyle durumlarda Aslan insanından uzak durmak gerekir, zira yaralayıcıdır.
YUNAN MİTOLOJİSİNDE GÜNEŞ
Yunan mitolojisinde, her gün arabasıyla göğü bir uçtan öbür uca geçen güneş tanrısına da bu isim (Apollon) verilmiştir. Tanrıların en güzeli olarak kabul edilmiştir. Hayvanların kutsal efendisi Pan’ın soyundan gelmiştir. Zeus ile Leto’nun oğlu, Artemis’in erkek kardeşidir. PİTON (yılan) adlı canavarı öldürmüş ve Tapınağın sahibi olmuştur. Her sonbahar kuzeye tertemiz topraklara gider, Yunanistan’a ilkbaharda dönerdi. Çok yönlü bir kişiliğe sahipti. Birçok tanrıyı kendinde toplamıştı. Güneş ışınları gibi, hastalığa yakalatıcı ve hastalığı iyileştirici okları vardı. Hayvan sürülerinin koruyucusu ve bir kurt öldürücüsüydü. Fare-tanrı Siminth’in insan kılığına girmiş örneği idi ve fare avcısıydı. Özel bir rahibeye kehanet yapma ilhamı verirdi. Aynı zamanda müzik ve şiir tanrısıdır.
Mısırlılar ise onu bereket sağlayıcı, ışık, ısı ve hayat verici güç (tanrı Ra) olarak kabul etmiş, mısır firavunlarından bir kısmının tanrı Ra’nın oğulları olduğuna inanılmıştır.
EDEBİYATTA GÜNEŞ
Edebiyatta GÜNEŞ, verdiği parlak ışık, ısı, görkemli görünüşü, karanlığı yenmesi, canlıların yaşamını sağlaması, güzelliği, elinin açıklığı gibi sebeplerle gezegenlerin sultanıdır; AY veziri, MERKÜR kâtibi, VENÜS sazendesidir.
ASTROLOJİDEKİ TEMSİLİ
Astrolojik anlamda Güneş’in madeni ALTIN, uğurlu günü PAZAR, uğurlu sayıları 1, 4 ve 11’dir. Uyumlu ve yararlı taşları Sarı Elmas, Sarı Safir, Peridot ve Yakut, uyumlu renkleri koyu sarı, altın sarısı, taba ve kahverengidir. Uyumlu çiçekleri sarı krizantem, sarı menekşe, yaban gülü ve ayçiçeği, uygun kokuları ise misk, amber, portakal çiçeği, iğde ve ıtırdır.
Astroloji bakımından ASLAN BURCU (23 Temmuz – 23 Ağustos) dönemini yönetir, yani Aslan-insanları, özelliklerinin bir kısmını Güneş’ten alırlar. Ancak Nisan’ın ilk 10 gününde doğanlarla 11-21 Aralık bölümünde doğanlar ve yükselen burcu Aslan olanlar da güneşin etkisinden Aslan Burcu insanları kadar olmasa da güçlü olarak yararlanırlar. Terazi ve Kova insanlarına ise hiç yararı yoktur.
Güneş bilgi ve anlık güç yayma simgesidir. Soğurucu olmaktan uzaktır. Güneş hayat ve enerji vericidir. Bunların yanı sıra etkili olduğu burç insanlarına sönmeyen güç, hayatın olumsuzluklarına karşı direnç, gurur, mertlik, yaratıcılık, cömertlik, sevgi, kendini beğenme, soyluluk, çevreyi etkileme isteği özellikleri vermektedir.
GÜNEŞ VE SAĞLIK
Sağlık bakımından Güneş, kalbi, atardamarları, sırtı, bel kemiğini ve gözü temsil eder. Güneş-insanları bu organlarının sağlığı yönünden daha dikkatli olmalı, aşırı çalışmalardan, ağır yük kaldırmaktan sakınmalıdır, gözlerini de fazla yormamalıdır.
Hasan KOCABAŞ
MERKÜR (UTARİT)
Güneşe en yakın olan fakat gözle görülebilen gezegenler arasında en az dikkat çeken gezegendir. Merkür-insanları da ilk bakışta dikkat çekici değildir, ancak bir süre sonra sohbet ve esprileriyle albenilerini ortaya korlar.
Merkür, çok küçüktür. Çapı ekvatorunda 4870 kilometre, güneşten ortalama uzaklığı 58.000.000 kilometre (en yakın 46.000.000, en uzak 69.000.000 km), güneş etrafında dönüş hızı saniyede ortalama 48 kilometredir (Günberi noktasında 58, günöte noktasında 38 kilometre). En hızlı hareket eden gezegendir. Dünyaya en yakın olduğu noktada dünyaya uzaklığı 80.000.000 kilometredir. Merkür’ün kütlesi Dünya’nın kütlesinin 0,38’i kadardır. Yani dünyadaki ağırlığı 80 kilogram olan bir insan Merkür’de 20 kilograma düşecek ve tüy gibi hafif olacaktır. Merkür’ün doğrudan etkilediği İkizler insanları da sanki uçuyormuş gibi hızlı hareket ederler.
Merkür de İkizlerin giysilerinde bolca gördüğünüz gri, açık mavi ve açık kahverengi renklerin karışımı görünümdedir.
Güneşin etrafında dolanım süresi 88 dünya günüdür. Kendi etrafında dönme süresinin de aynı olduğu, bu nedenle Merkür’ün de Ay gibi yavaşça öne arkaya doğru sallandığı sanılmıştır. Merkür-insanlarının da hem yürüyüşleri, hem de huyları salınışlıdır.
Bu özelliği dikkate alınarak Merkür’ün bir yüzünün sürekli aydınlık, diğer yüzünün sürekli karanlık olduğu, ikisinin arasında da güneşin bir görünüp bir kaybolduğu Alacakaranlık Kuşağı bulunduğu iddia edilmiştir. Merkür-insanlarında da biri dışta biri içte olmak üzere karamsarlık-iyimserlik, belirginlik-tahmin edilemezlik, mutluluk-mutsuzluk iç içedir. Bu nedenle bazı bilim-kurgu yazarları bu iddiadan fazlasıyla yararlanmıştır. Yapılan bilimsel incelemelerde kendi etrafında dönme süresinin 88 değil 58,7 dünya günü olduğu ve Merkür’de sonsuza kadar aydınlık veya karanlık yüz bulunmadığı ve bir alacakaranlık kuşağı olmadığı belirlenmiştir.
Karanlıkta (gece vakti) görünmez, her zaman güneşle aynı tarafta bulunur, en parlak olduğu zaman günbatımından hemen sonra batıda ve şafak vakti doğuda görüldüğü zamandır.
Ayrıca Ay’ın geçirdiği evrelere benzer evreler (hilal, yarım, dolun) geçirir, bu evreler yılda birkaç kez tekrarlanır. Dolun halindeyken bazen dünya ile güneşin arasına girer ve bu geçiş sırasında puslu camla bakıldığında güneşin yüzeyinde siyah bir nokta olarak görülebilir.
İlk zamanlarda Sabah Merkür’ü ile Akşam Merkür’ünün iki farklı gök cismi olduğu düşünülüyordu, sonradan bu ikisinin aynı gezegen olduğu anlaşıldı. Merkür insanlarından özellikle İkizler insanı da sanki iki kişiymiş gibi görünür, bazen aynı anda iki ayrı yerde görüldüğü sanılır, iki kişiymiş gibi hareket eder, çat orada çat buradadır.
Merkür çok hızlı hareket ettiği için kendisine TANRILARIN HABERCİSİ Hermes’in adı verilmiştir. Merkür insanları da hem düşünüş hem de hareket bakımından hızla hareket ederler, aşırı meraklılıkları ve öğrenme tutkularıyla bilgi ve haber toplarlar ve bunu başkalarına aktarırlar. Yunan tanrısı Hermes, Roma tanrılarından Merkür ile özdeşleştirilir. Hatta Merkür’ün coğrafyası hala “HERMOGRAFYA” olarak adlandırılır.
Merkür’ün içerdiği ana element hafiflikte ikinci sırada olan helyumdur. Merkür’de zayıf ama ölçülebilir bir manyetik alanın (dünyanın manyetik alanının yüzde biri) varlığı da tesbit edilmiştir. Bu da Merkür’ün büyük ve ağır bir demir çekirdeğe sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca gezegenin kuzey kutbu civarında buz bulunduğu ölçümleri yapılmıştır. Merkür insanları da sevmedikleri kişilere veya kaba insanlara karşı buz haline dönüşebilirler.
Astrolojik anlamda Merkür’ün madeni CIVA, uğurlu günü ÇARŞAMBA, uğurlu sayıları 5, 23 ve 59, uyumlu ve yararlı taşları SAFİR, ALEKSANDRET, ZİRKON ve ZEBERCET, uyumlu renkleri AÇIK SARI, LİMON SARISI, YAĞ SARISI, GRİ MAVİ, KOBALT MAVİSİ, ORTA GRİ, KONYAK RENGİ, uyumlu çiçekleri MİMOZA, SARI MENEKŞE, AÇELYA, SARI PAPATYA, YILAN YASTIĞI, KİRAZ ÇİÇEĞİ, uygun kokuları ise LİMON, LAVANTA ÇİÇEĞİ, YASEMİN, HELYOTROP ve KEKİK’tir.
Astroloji bakımından özellikle İKİZLER (22 Mayıs – 21 Haziran) ve ikinci derecede BAŞAK BURCU (24 Ağustos – 23 Eylül) dönemini yönetir, yani öncelikle İkizler ve ikinci derecede Başak insanları, özelliklerinin bir kısmını Merkür’den alırlar. Merkür, etkilediği burç insanlarında BEDENSEL VE ZİHİNSEL HIZ, ZEKA, CIVA GİBİ ELE AVUCA SIĞMAMA, İLETİŞİM, KONUŞULAN DİL, HER TÜRLÜ ANLAŞMA, ULAŞTIRMA, İFADE KABİLİYETİ, AŞIRI DUYARLILIK, SİNİRLİLİK; diğer yıldızlardan sert etki aldığı durumlarda YALANCILIK, GEVEZELİK, DEDİKODUCULUK, ABARTMA, GERÇEKLERİ TAHRİF ETME, İÇKİ VE UYUŞTURUCU BAĞIMLILIĞI, İYİNİYETİ KÖTÜYE KULLANMA, KÜFÜRBAZLIK, SÖZLERLE İĞNELEME, AŞIRI KINAMA, SAVRUKULUK, HIRSIZLIK özelliklerine hükmeder.
Ancak Mayıs’ın ilk 10 gününde doğanlarla 11-23 Ekim, 11-20 Ocak, 30 Ocak-8 Şubat bölümünde doğanlar ve yükselen burcu İkizler olanlar da Merkür’ün etkisinden İkizler burcu insanları kadar olmasa da güçlü olarak yararlanırlar. Balık insanlarına ise hiç yararı yoktur.
Merkür’ün ve Merkür madeni olan cıvanın özelliklerinden bir çoğu, özellikle Başak burcuna uymamaktadır. Zira Başak toprak burcudur. Toprak ise aşırı hareketi sevmez, bu nedenle de Merkür etkisi Başak-insanlarında gerginlik oluşturmaktadır.
Sağlık yönünden Merkür, beyni, sinir sistemini, akciğerleri, dili, bağırsakları, elleri, kolları, omuzları temsil eder. Dolaysıyla bu organlar sağlıklıdır, kullanıma elverişlidir; ancak dikkat edilmediği takdirde hastalanma riski taşır. Merkür-insanları aşırı duyarlı olduklarından, sinirlerine dikkat etmelidir, en küçük olayda bile sinirler etkilenebilir. Sinirleri sağlam tutabilmek için temiz hava şarttır. Zaman zaman çevre değişikliği ve seyahatler Merkür-insanlarının sağlığına iyi gelir.
VENÜS (ZÜHRE, ÇOBAN YILDIZI, ÇOLPAN) (♀)
Merkür’den sonra güneşe en yakın ve çıplak gözle bakıldığında aydan sonra en büyük görünen gezegendir. Boğa insanları da ilk bakışta iri yarı görünürler, bazıları ise gerçekten iri yarıdır. Gece yarısı görünmez, her zaman güneşle aynı tarafta bulunur, günbatımından sonra batıda ve gündoğumundan önce doğudadır. Boğa insanları da düzenli bir hayat yaşarlar, geceleri genellikle uyku ile geçirirler.
Ayrıca Ay’ın geçirdiği evrelere benzer evreler (hilal, yarım, dolun) geçirir. Ancak Merkür’den daha büyük olduğundan izlenmesi daha kolaydır. Boğa insanları da, Yengeçler kadar olmasa da bu evrelerden etkilenirler. Bir bakarsınız duygu dolu ve çalışkandır, bir bakarsınız hiçbir şeyden etkilenmeyen ve tembellik eden yapıdadırlar. Çapı 12.104 kilometredir. Daireye yakın bir yörünge izler. Güneş etrafında dönüş hızı yaklaşık olarak saniyede ortalama 40 kilometredir.
Parlak olduğu zamanlarda göz alıcı bir görüntüsü vardır. Bu nedenle eskiden mitolojik Güzellik Tanrıçası’nın adı verilmiştir. Boğa ve Terazi kızları da öyle değil mi? Ancak teleskopla bile bakılsa gerçek yüzü görülmez, zira kalın ve bulutlu bir atmosferle kaplıdır. Atmosferinin çoğunluğunu ağır bir gaz olan karbondioksit oluşturur. Venüs yüzeyinden de aynı nedenle güneş ve diğer gezegenlerin görülmesi mümkün değildir. Venüs-insanlarının da göz alıcı dış görüntüsünün arkasındaki gerçek yüzünü ‘gerçek karakterini’ tanımak da kolay değildir; o ışıltılı görüntünün arkasında sert kayaların bulunması muhtemeldir. Aynı nedenle Venüs insanları için de diğer insanların karakterinin önemi yoktur, diğer insanların karakter farklılıklarıyla ilgilenmez veya anlamaya çalışmazlar. Venüs, bazen bir yıldızın önünden geçerek onun görünmesini engeller, böyle durumlarda yıldız soluklaşır ve birkaç titreşimden sonra kaybolur. Venüs-insanları, özellikle Venüs/Boğa-kadınları da bulundukları toplulukta gözalıcı güzellikleriyle ve şuh kahkahalarıyla diğer kadınları unutturabilir, tüm dikkatleri üzerlerinde toplayabilirler.
Diğer gezegenlerden epeyce farklıdır; örneğin kendi etrafında dönüş süresi 243 dünya günü iken, güneş etrafında dolanım süresi 224,7 dünya günüdür, yani Venüs günü Venüs yılından daha uzundur; ayrıca bütün gezegenler ekseni etrafında saat yönünde döndüğü halde, Venüs ters istikamette dönmektedir.
Venüs’ün kendisinin kendi çevresinde dönüşünü tamamlama zamanı 243 dünya günü iken atmosferinin üst kısımlarındaki bulutların gezegenin çevresini dolanma süresi 4 dünya günüdür. Dolayısıyla gezegenin yüzeyinde yaprak kımıldamazken, atmosferinin üst kısımlarında/görünen yüzeyinde fırtınalar kopmaktadır. Venüs-insanlarında da diğer insanlara göre farklı bir hareket ve düşünüş tarzı bulunmaktadır, yakından tanıma fırsatı oluşunca bu durum daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca kendisi nedeniyle çevresinde fırtınalar koparken, Venüs insanı çok sakin görünebilir ve bu hal çevresindekileri çıldırtabilir. Kayalarının rengi gridir, ama bulutlarının yansıması nedeniyle portakal renginde görünmektedir. İki ana dağlık bölge dışında kalan yüzeyini inişli çıkışlı ovalar kaplamaktadır. Volkanik bir özelliğe sahiptir, yüzeyinde lav akıntıları bulunmaktadır.
Venüs’teki basınç, dünyadaki deniz seviyesindeki basıncın 90 katıdır, bulutları da sülfürik asitten oluşmaktadır. Dolayısıyla Venüs’te yağmur yağmaktadır fakat yağan su değil, daha gezegen yüzeyine ulaşamadan buharlaşacak olan sülfürik asit damlacıklarıdır. Venüs-insanlarında da isteklerine ulaşmak için çevrelerine yönelen yüksek basınç ve istekleri yerine getirilmezse çevreye yayılacak sülfürik asit yağmuru hissedilebilir.
Venüs ile dünyanın yapı ve oluşum evreleri bakımından ikiz kardeş gibi olduğu, bu nedenle de Venüs’te hayat olduğu, doyumsuz denizlerin, nehirlerin ve kendine has canlıların olduğu düşünülmüştü. Ancak “Venüs, böyle düşünenleri diğer gezegenlerden daha fazla hayal kırıklığına uğrattı. Adını aşk ve güzellik tanrıçasından alıyor olabilir, ama yüzeyindeki (bulutların arkasındaki) koşullar geleneksel cehennem görüntüsüne daha fazla benziyor.”
Astrolojik anlamda Venüs’ün madeni BAKIR, uğurlu günü CUMA, uğurlu sayıları 6, 16, 33 ve 66, uyumlu ve yararlı taşları OPAL, ZÜMRÜT ve TURMALİN, uyumlu renkleri AÇIK MAVİ, TURKUAZ, AÇIK YEŞİL, ORTA VE KOYU PEMBE, PEMBEMSİ BEJ ve ZÜMRÜT YEŞİLİ, uyumlu çiçekleri PEMBE GÜL, KIRMIZI GÜL, PEMBE KARANFİL ve PEMBE KRİZANTEM, uygun kokuları ise KARANFİL, MELİSA, FULYA ve GARDENYA’dır.
Astroloji bakımından BOĞA (21 Nisan – 21 Mayıs) ve TERAZİ BURCU (24 Eylül – 22 Ekim) dönemini yönetir, yani Boğa ve Terazi insanları (yine yükselen burcu Boğa ile Terazi olanlar, ayrıca 11 Mart-20 Mart (BALIK), 01-10 Haziran (İKİZLER) ve 22 Haziran-1 Temmuz (YENGEÇ) arasında doğanlar, özelliklerinin bir kısmını Venüs’ten alırlar.
Venüs, etkilediği burç insanlarında DUYGULAR ve MADDİLİK ÖN PLANDA OLMAK ÜZERE HER TÜRLÜ SEVGİ, SÜREKLİ YENİLENEN ENERJİ, SANAT GÜCÜ, ZERAFET, AŞK, GÜZELLİK TUTKUSU, BARIŞSEVERLİK, ŞEHVET, DENGE, MAL VE PARAYA ÖNEM VERME, UYUM, GÜNLÜK (PRATİK) HAYAT, İSTEKLERİ KOLAY ELDE ETME; ANCAK BUNLARIN TAM TERSİ DE OLABİLME; diğer yıldızlardan sert etki aldığı durumlarda TEMBELLİK, PAHALI ZEVKLERE DÜŞKÜNLÜK, KENDİNE ÖZEN GÖSTERMEME, SAVRUKLUK VE PASAKLILIK, OBURLUK, UYGUNSUZ MACERALAR, KENDİNİ FAZLA BEĞENME özelliklerine hükmeder.
Sağlık bakımından Venüs, boyun, boğaz, böbrekler, pankreas, hormonlar, yumurtalıklar ve toplar damarları temsil eder. Bunlar en iyi kullandıkları organlarıdır; yemek, ses güzelliği ve cinsellik.
Venüs, insanın iştahlı olmasına yol açar, bu nedenle kolay kilo alır, şişmanlar ve Venüs’ün temsil ettiği organların kolay hastalanmasına sebep olur, fazla kilo damarlara baskı yaparak Varis hastalığına da sebep olabilir. Bu nedenle Venüs-insanlarının ağır besinlerden kaçınması ve hareketli olması şarttır.
Şurasını önemle belirtmek gerekir ki Venüs, antik çağlardan bu yana öncelikle kadının ve anaerkil aile yapısının temsilcisidir. Her ne kadar modern toplumlarda bir ayna (♀) ile sembolize edilmişse ve bu sembolle Venüs’ün güzellik tutkusu belirtilmek istenmişse de o öncelikle bir kadındır ve güzellik tutkusu karakter özelliklerinden yalnızca bir tanesidir.
Eski toplumlarda Venüs, kadınlık, cinsellik ve doğurganlık sembolü olan (▼ν) işaretiyle, ya da hem dişilik, hem mükemmellik (sanat) sembolü olan beş köşeli yıldız (×) işareti ile gösterilmiştir. Ataerkil aile yapısı savunucuları (özellikle Mars ve Güneş insanları) tarafından şeytan olarak düşünülse de.
O, mitolojik ifadeyle öncelikle diğer tüm varlıkları doğuran Gaea yani Toprak Ana, diğer bir adlandırmayla ana kraliçedir. Anaerkil bir yapıda Ana Kraliçe’nin yetkilerini ve tutumunu siz düşünün artık. Sözü dinlenir, emirlerine boyun eğilir, onun istediğine uygun yaşanırsa ondan iyisi yoktur. Aksi halde ölümlerden ölüm, işkencelerden işkence beğenin.
DÜNYA
Merkür ve Venüs’ten sonra güneşe en yakın gezegendir. Yörüngesi daireye çok yakın biçimde elipstir. Güneşe ortalama uzaklığı 149.600.000 kilometredir. Güneşe en yakın olduğu zamanla en uzak olduğu zaman arasında 2.400.000 kilometre kadar farklılık bulunmaktadır.
Güneş etrafında dönüş hızı saniyede ortalama 30 kilometredir. Güneş etrafında dolanım süresi 365¼ gündür. Mevsimlerin sebebi, Dünyanın dönme ekseninin yörünge düzlemine göre 23½ derece eğik olmasıdır. Ekvator çapı 12.757 kilometre iken kutuplar esas alındığında çapı 12.714 kilometredir, yani tam küre değildir.
Dünyanın yaklaşık 4,57 milyar yaşında olduğu varsayılmaktadır. Uydu gezegeninin (ayının) büyüklüğü kendisine yakın olan iki gezegenden biridir, diğeri ise Plüton’dur. Okyanus ve denizlerdeki gel git olayları ayın hareketlerinden kaynaklanmaktadır. Ay hilal veya dolunay halindeyken, dünyanın aya bakan yüzeyinde ve tam aksi yüzeyde kabarıklık oluşur. Güneş ve ayın aynı hizada bulunması bu kabarıklığı artırır, zira güneş ve ayın çekim gücü birleşmektedir. Dünyada 92 temel madde veya element bulunmaktadır. Bunların en ağırı uranyumdur.
Dünyanın atmosferinin yüzde doksan dokuzu azot ve oksijenden, yüzde biri ise diğer gazlardan oluşur. Güneşten güneş rüzgarları adı verilen sürekli bir parçacık akışı vardır. Güneş rüzgarını oluşturan bu parçacıklar Dünya’nın manyetik alanıyla karşılaştıklarında bir şok dalgası oluşmasına sebep olurlar.
Dünyada manyetik alanın varlığı, demir açısından zengin çekirdeğin hareketi nedeniyledir.
Dünya, içinde yaşadığımız gezegen olduğu ve herkesi aynı derecede etkilediği için astrolojide belli burç-insanlarına özellik veren bir gezegen olarak nitelendirilmemiştir.
AY (KAMER, DİANA, LUNA, SELENE)
Dünya gezegeninin uydu gezegenidir. Çapı 3472 kilometredir. Dünyadan 400.000 kilometre uzaktadır, yani dünyaya en yakın gök cismidir. Dünya ile Ay, Plüton ile Charon’a benzer, ikiz yıldız gibidir. Kendi ışığı yoktur, güneşten gelen ışıkları yansıttığı için parlar. Ayın yoğunluğu dünyanınkinden daha düşüktür..
Ayın oluşumu hakkında belli başlı üç kuram ileri sürülmüştür : İlk kurama göre, ilk oluşumu sırasında dünya dönerken kendisinden bir parça kopmuş ve bir yörünge edinerek uydu haline dönüşmüştür. İkinci kurama göre Ay tek başına bir gezegenken ve dünyaya yakın bir yerden geçerken dünya tarafından çekim gücüyle yakalanmış ve dünyanın uydusu haline gelmiştir. Üçüncü kurama göre ise dünya ile bir başka gezegen çarpışmış, kopan parçalar gaz bulutu halinde bir araya gelip dünya çevresinde dönmeye başlamıştır.
Dünya etrafında dolanım süresi 27,3 gündür. Ancak ayın bir dolunaydan diğer dolunaya geçişi (veya bir hilalden sonraki hilale geçişi arasındaki süre 29,5 gündür. Dünya ile ayın ortak bir ağırlık merkezi çevresinde birlikte döndüğü de söylenmiştir. Ayın hilalle başlayan yavaş yavaş dolarak önce yarım ay, sonra da dolunay olan, sonra tekrar azalarak yarımay ve hilal olan evreleri bulunmaktadır. Ay-insanlarının sevgi, aşk, iyimserlik gibi duyguları ile bedensel güçleri yani hareketlilikleri de, ayın hilal halinde çok düşük derecede iken, dolun halinde en yoğun seviyesine ulaşır, sonra tekrar zayıflamaya başlar.
Ay dolunay evrelerinin bazısında dünyanın gölgesine düşer ve ay tutulması oluşur. Tutulma sırasında ayın yüzeyi süratle soğur. Dünyaya en yakın olduğu (yerberi) zaman daha hızlı, yeröte olduğu zaman daha yavaş hareket eder.
İlginçtir ki başta koyun ve keçi cinsi olmak üzere eti yenen hayvanlar da hilal-dolunay devresinde besili hale gelir, bu dönemde kesilen hayvanların eti lezzetli olur; dolunay-hilal devresinde ise kilo kaybetmeye başlarlar, bu devrede kesilen hayvanların eti lezzetli olmaz. Bu nedenle ABD’de kasaplık hayvanların kesimi hilal-dolunay devresinde, dolunaya yakın günlerde yapılmaktadır.
Ayın kendi etrafında dönme süresi, dünya çevresinde dolanım süresine eşittir, bu yüzden hep aynı yarıküresi dünyaya dönük olur.
Ay-insanlarının da görünen dünyalarının arkasında göstermedikleri değil görünmeyen bir dünyaları vardır, görünmeyen dünyalarını kendileri de çoğunlukla çözememektedirler. Dünyadan görülebilen kısmı, toplam yüzeyinin yüzde 59’udur. Ay yavaş bir şekilde sağa sola sallanıyor gibidir. Yürürken Ay-insanlarında da bu durum gözlenir.
Ayda atmosfer yok denilecek kadar azdır, dolayısıyla su da yoktur, yine dolayısıyla ay bize olduğu gibi görünür. Ay-insanları da çevrelerine oldukları gibi görünürler, rol yapmayı beceremezler, ancak ayın evrelerine göre farklılaşma eğilimi gösterdiklerinden olduklarından farklı görünüyormuş gibi algılanabilirler.
Ayda çok sık zaman aralıklarıyla hafif depremler görülür. Ay’dan getirilip incelenen taşların tamamı volkaniktir. Ayda manyetik alan belirlenememiştir, ancak dünya okyanuslarında gelgit (med cezir) olaylarına sebep olacak kadar kuvvetli bir çekim gücüne sahiptir. Ay-insanlarından olan Yengeç-inanları da yeteri kadar çekici ve cazibelidir. Bu da geçmişte Ay’da manyetik alan varken, sonradan bunun yok olduğunu düşündürmektedir. Ay’daki kraterlerin ve deniz görünümlü ovaların oluşumu, milyarlarca yıl önce meteorların Ay’a çarpması veya volkanik hareketler sonucu oluştuğu hakkında değişik varsayımlar vardır, “ancak oluşumu sırasında komşularına hiç zarar vermemiştir.”
Ay, dünya sakinleri için gökyüzündeki en şahane cisim. Bu nedenle de, ilahi dinlere inanmayanların, güneşten sonra tapındığı ikinci varlık. Bu tapınım bazı ülkelerde hala sürüyor. Ancak Hazreti İbrahim’in deyimiyle batıyor ve batan şeyler ilah olamaz.
Ay’da ilk yürüyen Neil Armstrong, Ay üzerinde sürekli üs konusunda şöyle diyor : “Bazı bakımlardan Ay’ın Antarktika’ya göre daha misafirperver olduğu bile söylenebilir. Fırtınalar yok, kar yok, şiddetli rüzgarlar yok, tahmin edilemeyen hava koşulları yok. Bana kalırsa Ay çalışmak için en uygun yer, hatta Dünya’dan bile.” Patrick Moore ise ekliyor : “Ay keşfedildi, tamam. Ancak ben her şeye rağmen Ay’ın, büyüsünden hiçbir şey kaybetmediğini düşünüyorum.”
Astrolojik anlamda Ay’ın madeni GÜMÜŞ, uğurlu günü PAZARTESİ, uğurlu sayıları 2, 12 ve 22, uyumlu ve yararlı taşları AYTAŞI, KRİSTAL, PEMBE YAKUT, İNCİ ve BEYAZ YEŞİM, uyumlu renkleri GÜMÜŞ, BEYAZIMSI GRİ, AÇIK PEMBE, VİYOLET (MOR), FİLDİŞİ ve KREM, uyumlu çiçekleri İNCİ ÇİÇEĞİ, FUL, NİLÜFER, BEYAZ ZAMBAK, BEYAZ GÜL, BEYAZ SÜMBÜL ve MOR SÜMBÜL, uygun kokuları ise MÜGE, MENEKŞE, BEYAZ LEYLAK ve VANİLYA’dır.
Astroloji bakımından YENGEÇ (22 Haziran – 22 Temmuz) burcunu etkilediği düşünülmektedir. Ancak 1-10 Nisan, 1-10 Haziran, 14-22 Kasım ve 1-10 Mart günlerinde doğanlarla yükselen burcu Yengeç olanlar da, özelliklerinin bir kısmını Ay’dan alırlar.
Ay, etkilediği burç insanlarına DERİN DUYGULAR, AİLE ve YUVA SEVGİSİ, DEĞİŞİK MORALLİ OLMA, HİSLER ARASINDA BOCALAMA, KARARSIZLIK, GİZLİ veya GİZEMLİ DUYGULAR ve DÜŞÜNCELER, BİLGİ ve İZLENİM BİRİKTİRME, BİLİNÇALTI EĞİLİM, KUVVETLİ BELLEK (HAFIZA), ANNE VE KADIN SEVGİSİ, VERİMLİLİK (Umutla kurulan ve sevilerek emek verilen işin başarıya ulaşması), ÇEKİCİLİK, ÇILGINLIK özelliklerini verebilir.
MARS (MERİH, CETEGEY) ( ♂ )
Dünya yörüngesinden sonraki çemberde bulunan gezegendir. Yörüngesi açıkça elips şeklindedir. Güneşe en yakın olduğu zaman (günberi noktasında) güneşe uzaklığı 206.800.000 kilometre iken en uzak olduğu noktada bu uzaklık 248.600.000 kilometreye ulaşmaktadır. Rengi aşırı kırmızıdır, ancak kutup bölgeleri beyazdır; bu beyazlığın buz kütlelerinden kaynaklandığı tesbit edilmiştir.
Mars-insanları da giyimlerinde ve uğraşlarında kırmızı rengin tonlarıyla aşırı ilgilidir : Savaşlar, kavgalar, dişçilik, operatör doktorluk, ihtiras, komutanlık, kızgınlık… Ayrıca çoğunlukla buz gibi bir görüntü oluşturabilirler, görünüşleriyle kendilerinde veya Koç şakaları ya da Akrep sözleriyle çevrelerindeki kişilerde.
Mars yılı 687 dünya gününe eşittir. Dönüş ekseni dünya ile benzerlik gösterdiğinden az da olsa mevsimsel değişiklik yaşanmaktadır, ancak dünyadan çok daha soğuktur, yazın ekvatorda sıcaklık ancak 10 C dereceye ulaşabilmektedir, gecesi ise kutuplardan daha soğuktur. Bu tanımlama hem Koç’a hem de Akrep-insanlarına uymaktadır; soğuk ve buz gibi bakışlar, çok az değişen ciddi ve otoriter görünüm, aşırı cinsel dürtülere karşılık az sevgi… Mars günü 24 saat 38 dakikadır. Çapı 6790 kilometredir, dolayısıyla dünya ile ay arasında bir büyüklüğe sahiptir. Çok seyrek bir atmosferi bulunmaktadır, atmosferin ana elementi karbon dioksittir.
Yüzey şekli keskin hatlı ve barizdir, yani açıkça görülebilmektedir. Mars-insanlarının, özellikle Koçların kişilik özellikleri de keskin hatlıdır, ya aşırıdır, ya da hiç yoktur, eğilip bükülebilen özellikler bulunmaz, tahmin edilemez davranışlarına da rastlanmaz.
Mars rüzgarlarının (fırtınalarının) kaldırdığı kırmızı tozun altındaki yüzeyin rengi daha koyudur. Mars, kraterli bir yapıya sahiptir. Yüzeyi krater dağlardan, platolardan ve avize şeklindeki kanyonlardan oluşmaktadır. Mars-insanları da patlamaya hazır bir volkan gibidir; hem sinirlilik ve saldırganlıkta, hem de başarıyı elde edecek çalışmalarda; yeter ki bunları besleyecek bir ortam doğsun.
Mars’ta canlı varlıklar olduğu, en azından bitkilerin bulunduğu uzun yıllar iddia edilmişse de uzay araçlarının yaptığı incelemeler, aksine sonuç vermiştir. Ancak elde edilen verilerden, Mars’ta önceleri ırmakların aktığı, canlıların yaşadığı ve fakat sonradan herhangi bir sebeple hayatın yok olduğu, bu ırmakların kaybolduğu anlaşılmaktadır. Mars’tan bakıldığında, kırmızı toz bulutu nedeniyle gökyüzü pembe renklidir. Özellikle Koç-insanları da hayatı toz pembe görürler, hiçbir zaman zor durumda kalmayacaklarını düşünürler fakat sürekli zor durumda kalırlar.
Mars’ın Phobos ve Deimos adında iki adet uydusu vardır. Patrick Moore şöyle diyor : “Bazı kişiler için Mars hayal kırıklığı yarattı. Çeşitli bitkilerin ve hatta yeraltı kaynak sularının bulunduğu canlı bir dünya bekleyenler, karşılarında volkanik bir çöplük buldular. Ama yine de Mars, Güneş sistemindeki gezegenler arasında (tabii Dünya’yı saymıyorum) en cana yakın olanıdır.” Patrick Moore, Koç-insanlarının şakalarına ve telaşlı koşuşturmasına hayran kalmış, Akrep-insanlarının da manyetizma gücünün etkisine girmiş olmalı.
Astrolojik anlamda Mars’ın madeni DEMİR ve ÇELİK, uğurlu günü SALI, uğurlu sayıları 9, 18 ve 27, uyumlu ve yararlı taşları PIRLANTA ve TURMALİN, uyumlu renkleri PARLAK KIRMIZI, NAR ÇİÇEĞİ ve KIZILCIK, uyumlu çiçekleri GELİNCİK, KIRMIZI LALE, NAR ÇİÇEĞİ ve SARDUNYA, uygun kokuları ise MANOLYA, ZAMBAK ve SARDUNYA’dır.
Astroloji bakımından KOÇ (21 Mart – 20 Nisan) ve AKREP BURCU (23 Ekim – 22 Kasım) dönemini yönetir, yine yükselen burcu Koç ile Akrep olanlarda, ayrıca ASLAN’ın son 10 gününde (14 Ağustos-23 Ağustos) ve OĞLAK’ın son 10 gününde (11 Ocak-20 Ocak) de güçlü etkileri bulunur.
Mars, CAZİBE, SAVAŞ ve SEKS yıldızıdır. Ayrıca etkilediği burç insanlarına CANLILIK, ŞİDDET, HIRS, ATEŞ, ZORLAMA, ATILGANLIK, ACELECİLİK, CESARET, SAVUNMA MEKANİZMASI OLUŞTURMA, KAVGACILIK, SERTLİK, KABALIK, HAŞİNLİK, ERKEKLERDE CİNSELLİK, KADINLARDA ÇEKİCİLİK özellikleri verir. Verdiği güç kontrollü kullanılmazsa yakıcı, kırıcı ve yok edici bir hal alır. Ancak o kahramanlar yıldızıdır, düşünerek hareket edenler zaten kahraman olamazlar.
Sağlık bakımından Mars, başı, kandaki alyuvarları, gözleri, saçları, burnu, alnı, baş kaslarını, idrar yollarını, mesaneyi ve üreme organlarını temsil eder. Ayrıca yüksek ateş ve şiddetli baş ağrıları da görülebilir.
Şurasını önemle belirtmek gerekir ki Mars, antik çağlardan bu yana öncelikle erkeğin ve ataerkil (erkek egemenliğine dayalı) aile yapısının temsilcisidir. Her ne kadar modern toplumlarda bir kalkan ve bir mızrak (♂) ile sembolize edilmişse ve bu sembolle Mars’ın savaş ve kavga tutkusu belirtilmek istenmişse de o öncelikle bir erkektir ve savaşçılık karakter özelliklerinden yalnızca bir tanesidir.
Eski toplumlarda Mars, erkeklik ve erkeksi cinsellik sembolü olan (▲rΛ) işaretiyle gösterilmiştir. Ancak ataerkil aile yapısının temsilciliği daha sonra Güneş insanlarına geçmiştir.
DÖVÜLMÜŞ BİLEZİK (ASTEROİT KUŞAĞI)
Mars’la Jüpiter arasında, güneş etrafında dönen ve bir bilezik, bir çember şeklinde zincir oluşturan küçük gezegenler topluluğu bulunmaktadır. Asteroit denilen bu küçük gezegenlerden tesbit edilebilenlerin sayısı altı yüz bin civarındadır. Bunların toplam büyüklüğü yaklaşık Ay kadardır. (2006 yılında 5000 civarındaydı ve toplamı Ayın üçte biri kadardı.) En büyükleri Ceres, Palas, Juna ve Vesta’dır. Vesta, en parlaklarıdır ve dünyadan çıplak gözle görülebilen tek asteroittir.
Asteroitler de, gezegenler gibi belirli bir yörüngede güneşin etrafında dönmektedir. Hatta bunlardan bazısı aynı zamanda diğer bir asteroitin etrafında dönmektedir, güneşin etrafında dönen dünyanın ayı gibi. Örneğin Dactyl, İda asteroitinin uydusu durumundadır.
Asteroitlerden bazısının yörüngesi Plüton’un yörüngesine benzemekte, Dünya ve Mars gibi gezegenlerin yörüngelerini kesmektedir. Örneğin İcarus ve Apollo Dünyanın yörüngesinden daha içeriye girmekte, Eros’un yörüngesi ise Mars’ın ötesine geçmektedir.
KUİPER KUŞAĞI
Güneş sisteminde güneşten sonraki 4 küçük gezegenden sonraki Dövülmüş Bilezik isimli Asteroit Kuşağına benzer şekilde, 4 büyük gezegenden sonra da ikinci bir Asteroit (uzay kayası), Cüce Gezegen ve Kuyrukluyıldız gruplarından oluşan ikinci bir kuşak (Kuiper Kuşağı) bulunmaktadır. Ancak Dövülmüş Bilezik gibi ince bir kuşak değil, kalın bir disk şeklindedir.
Neptün gezegeninin ötesinde yer alır.
Plüton (Pluto), ilk keşfedildiğinde gezegen zannedilmişse de, daha sonra Kuiper Kuşağı varlıklarından biri olduğu anlaşılmıştır.
Kuiper Kuşağında dört yüzün üzerinde cüce gezegen keşfedilmiştir. Bunların en büyükleri Pluto, Eris, Haumea, Makemake, Gonggong, Quaoar, Sedna’dır.
Kuşakta çapı 100 kilometreden büyük 70.000 gök cismi olduğu varsayılmaktadır. Ayrıca milyonlarca buz tutmuş daha küçük gök cismi ile sayısı belirsiz kuyrukluyıldız bulunmaktadır.
Kuiper kuşağı, soğuk bir bölgedir. Sanki bir buzdağı parçalanmıştır ve parçacıklar bu bölgede yüzmektedir. Kuiper Kuşağındaki asteroitler ve gezegenimsiler, buz tutmuş kayalardan oluşmaktadır.
Ayrıca bu kuşağa Kuiper Uçurumu da denilmektedir. Çünkü bölge sonunda, kaya yoğunluğu birdenbire azalmaktadır.
Kuiper Uçurumundan sonrası, derin ve karanlık bir boşluk… Bu karanlık boşlukta ne gibi varlıkların olduğu da bilinmemektedir.
Bu haliyle Kuiper Kuşağı ile Oort Bulutu arasındaki bölge, Yunan mitolojisinde adı geçen Tartaros’a benzemektedir. Sanki bir kuyu, bir zindan veya ruhlar âlemi…
Boşluğun sebebi olarak, Kuiper Kuşağının ötelerindeki Gezegen X’in buradaki kaya parçalarını kendisine çektiği ve bütünleştiği, boşluğun bu nedenle oluştuğu varsayımı ileri sürülmektedir.
Ancak yine de bu bölgenin misafirleri bulunmaktadır. Anayurdu Kuiper Kuşağı olan misafirler…
Bunlardan en bilineni Plüton’dur. Her ne kadar Kuiper Kuşağının iç sınırında yer alıyorsa da yörüngesinin dörtte üçlük bölümünü Kuiper dışındaki boşlukta geçirir.
Güneş sistemine dâhil olup da yörüngesi Kuiper Kuşağından sonraki boşluğa (mitolojik ifadeyle Tartaros’a) uzanan birkaç adet Plüton benzeri cüce gezegen de keşfedilmiştir.
Bunlardan ilki 2003 yılında keşfedilen Sedna’dır. Plüton benzeri kızılımsı bir gök cismidir. Plüton’un üçte ikisi kadardır. Yörüngesinin güneşe en uzak noktası yaklaşık 139 milyar kilometredir. Yani Kuiper Kuşağından sonra Tartaros boşluğunda yaklaşık 130 milyar kilometre daha ilerlemektedir. Yörüngesini 12.050 yılda tamamlamaktadır.
İkincisi, 2005 yılında keşfedilen Eris’tir. Önce Zeyna ismi verilmişse de değiştirilmiştir. Yörüngesinin güneşe en uzak noktası yaklaşık 14 milyar kilometredir. Yani Kuiper Kuşağından sonra Tartaros boşluğunda yaklaşık 7 milyar kilometre daha ilerlemektedir. Yörüngesini 557 yılda tamamlamaktadır. Plüton’dan daha büyüktür.
Üçüncüsü, 2012 yılında keşfedilen VP113’tür. Henüz isim verilmemiştir. Yörüngesinin güneşe en uzak noktası yaklaşık 66 milyar kilometredir. Yani Kuiper Kuşağından sonra Tartaros boşluğunda yaklaşık 59 milyar kilometre daha ilerlemektedir.
JÜPİTER (MÜŞTERİ, ERENDİZ)
Dövülmüş Bilezikten sonraki gezegendir. Güneş etrafında dönüş hızı saniyede ortalama 13 kilometredir. Güneşe uzaklığı ortalama 777 milyon kilometre (günberi noktasında 740, günöte noktasında 815 milyon km)’dir. Yörüngesini dolanım süresi 11,9 dünya yılıdır. Kendi çevresinde (eksensel) dönmesini 9 saat 50 dakikada tamamlar. Ekvatorunun çapı 143.000 kilometredir, kutuplardan basıktır. Görünümü çok parlaktır. Onu parlaklıkta ancak Venüs, bazan da Mars gölgede bırakabilir. Parlaklığını büyüklüğüne borçludur. Görünüm güzelliği ve cazibe yönünden de önceliği Venüs ‘Boğa ve Terazi’, ikinciliği ise Mars ‘Koç ve Akrep’ ile Jüpiter ‘Yay ve Balık’ insanları alır.
Jüpiter tam anlamıyla katı değildir, yüzeyinin yapısı gazlıdır, baktığımızda gördüğümüz de üst katmanlardaki bulutlardan başka şey değildir. Gezegenleri gibi Jüpiter insanları da ‘Yay ve Balık’ önemli ölçüde uçuk ve hayalperesttir, bu yüzden de yaratıcıdırlar; aynı zamanda gezip dolaşmayı severler, bu Yay’da yeni yerler görmeye yönlendirirken, Balık’ta bir hayalden diğerine dolaşmayı sonuçlar; aynı zamanda iç alemleri de kolay kolay anlaşılmaz, bir sır perdesinin arkasına gizlenirler. Jüpiter hacimsel olarak dünyanın 1300 katı büyüklüğündeyken, ağırlık bakımından dünyanın yaklaşık 318 katıdır. Güneş sisteminde bir Dünya’lının kendini, rahatsız edecek derecede ağır hissedeceği tek gezegen Jüpiter’dir. Bu nedenle de Jüpiter-insanları çok koşuşturmalarına karşılık ev işlerinden ve çalışmaktan hoşlanmazlar.
Jüpiter’in, kendi iç enerjisi de bulunmaktadır; zira güneşten aldığı enerjinin 1,7 katını yansıtır. Bu da yavaş yavaş yoğunlaştığını, yoğunlaşırken de ürettiği fazla enerjiyi yansıttığını göstermektedir.
Jüpiter-insanları da, haksızlığa karşı mücadelede, sosyal içerikli faaliyetlerde, hayal ve düş gücünü çalıştırmakta, yeryüzünde veya hayal aleminde dolaşmakta, serüvenlere atılmakta enerjiktirler.
Gezegenin yuvarlağı üzerinde dönen sarımtırak, üzerinde koyu lekeler bulunan bir kuşak bulunmaktadır. Bu kuşak gezegene ayrı bir güzellik vermektedir. Ancak bu kuşak çok ince ve koyu renkli olduğundan dünyadan görmek mümkün değildir.
Gezegenin yapısında tesbit edilen en önemli gazlar amonyak (Azot ve Hidrojenden oluşur; renksiz, keskin kokulu ve göz yaşartıcı bir gazdır, yakıcı bir tadı vardır ve havadan hafiftir) ve metan (bataklık gazı olarak bilinir, karbon ve hidrojen bileşimidir, kapalı yerde kaldığında patlayıcı olduğundan madencilerin korkulu rüyasıdır) gazıdır. Jüpiter insanları da zaman zaman duygusal veya sinirsel patlamalar yapabilir, Yay-insanları keskin eleştirileriyle ve kırdıkları potlarla, Balık-insanları ise duygusal boşalmalarıyla karşısındaki insanın gözünü yaşartabilir; Balık-insanının zaten gözleri yaşarmaya meyillidir. Özellikle Yay insanları, dar veya kapalı yerlerde bulunmaktan hoşlanmazlar, geniş bir evde bile pencereleri açık tutarlar. Atmosferinin % 89’u hidrojen ve ikinci derecede helyumdur. Sıvı hidrojenin üstünde 1000 km kalınlığında (içinde su buzu kristalleri de bulunan) bulutlar katmanı yer almaktadır. Jüpiter-insanları da beğenmedikleri kişilere karşı buz kesilebilir; sıcak bir hava veya sıcak bir duygusal iletişim sonucu uçup gidebilirler.
Güney yüzeyinde bulunan büyük benek, Kızıl Benek olarak adlandırılmakla birlikte, beneğin rengi oldukça değişkendir. Kızıl Benek aslında Jüpiter’in hava durumunun yol açtığı dev bir kasırgadır. Uzay araçlarından çekilen fotoğraflar sonucu Jüpiter’in, sürekli korkunç fırtınaların görüldüğü, şimşeklerin çaktığı ve gök gürültülerinin duyulduğu son derece zalim bir dünya olduğu anlaşılmıştır. Jüpiter-insanlarından Yay’da fırtınalı bir hayat, Balık’ta fırtınalı duygular ve hayaller, gezegenleriyle uyum oluşturmaktadır.
Jüpiter çevreye radyo dalgaları yaymaktadır ve çok güçlü bir manyetik alana sahiptir. Büyüklüğü ve manyetik alanlarıyla diğer gezegenlere tedirgi vermekte, onların sistem içi hareketlerinde bozulmalar oluşturmaktadır. Yay-insanları sürekli koşuşturarak şu iş niye olmadı, bu iş niye bu şekilde oldu yakınmalarıyla; Balık-insanları ise olaylara mantıksal açıdan değil duygusal yaklaşımlarıyla çevrelerindeki insanlarda tedirginlik oluştururlar.
Jüpiter yalnız değildir, çevresinde dönen dördü büyük birçok uydu gezegen bulunmaktadır.
Patrick Moore’un deyimiyle “Jüpiter, amatör bir gözlemci için gözlenmeye değer gezegenlerden biridir denebilir. Dış yüzey sürekli değişmektedir, birazdan ne ile karşılaşacağını kimse tahmin edemez.” Yay ve Balık-insanları da öyle değil mi? “Eskilerin, bu dev gezegene Tanrıların Kralı’nın adını vermeleri son derece yerinde bir davranış doğrusu.”
Astrolojik anlamda Jüpiter’in madeni TENEKE ve KALAY, uğurlu günü PERŞEMBE, uğurlu sayıları 3, 7, 46 ve 75, uyumlu ve yararlı taşları TURKUAZ ve LAPİS LAZULİ, uyumlu renkleri MOR MENEKŞE, SIKLAMEN, ELEKTRİK MAVİSİ ve EFLATUN, uyumlu çiçekleri MOR MENEKŞE, SÜSEN, LEYLAK, KÜPE ÇİÇEĞİ ve YILDIZ ÇİÇEĞİ, uygun kokuları ise MENEKŞE, ÇAM, ELMA ÇİÇEĞİ ve GÜL’dür.
Astroloji bakımından güçlü olarak YAY BURCU (23 Kasım – 22 Aralık) dönemini, ikinci derecede BALIK BURCU (19 Şubat – 20 Mart) dönemini yönetir. Ayrıca yükselen burcu Yay veya Balık olanlarda, yine 1-10 Ağustos arasında (ASLAN) ve 11-20 Nisan arasında (KOÇ) da etkileri bulunmaktadır. Fakat asıl Jüpiter insanları YAY-insanlarıdır. Jüpiter, NEŞ’E BOLLUK VE ZENGİNLİK yıldızıdır. Ayrıca etkilediği burç insanlarına GÜÇLÜ BİR İYİMSERLİK, ŞAŞIRTICILIK, DİNİ İNANÇ, FİLOZOFİ, ADALET DUYGUSU, ÖVÜNME, CÖMERTLİK, MERHAMET, GÜLERYÜZLÜLÜK, İŞLERİ GENİŞLETME VE BÜYÜTME; diğer yıldızlardan sert etki aldığı durumlarda MÜSRİFLİK, ZEVKLERE DÜŞKÜNLÜK, OBURLUK, KUMAR MERAKI, AŞIRILIK, YERLİ YERSİZ ÖVÜNME, HAREKETLERDE KABALIK, BAŞKALARINI KÜÇÜMSEME, AŞIRI PARA SEVGİSİ, SORUMSUZLUK, DUYGUSUZLUK özellikleri verir.
Sağlık bakımından Jüpiter, karaciğeri, kalçaları, bacak üstlerini, dalağı, damarların bir kısmını ve koklama duyusunu temsil eder. Hastalıkların çabucak iyileşmesini de temsil eder. Jüpiter-insanları karaciğeri yoracak ağır yiyecek ve içeceklerden, yağlı yemeklerden sakınmalıdır.
SATÜRN (ZUHAL)
Jüpiter’den sonraki yörüngede yer alan gezegendir. Eski zamanlarda en dış gezegen olarak bilindiği için mitolojik olarak kendisine Jüpiter’in babası Satürn’ün adı verilmiştir. Gezegeni gibi, Satürn-erkekleri baba, hatta büyükbaba, Satürn-kadınları da ana, hatta nine rolündedir.
Güneş etrafında dönüş hızı saniyede ortalama 9,6 kilometredir. Güneşe uzaklığı ortalama 1425 milyon kilometre (günberi noktasında 1343, günöte noktasında 1509 milyon km)’dir. Yörüngesini dolanım süresi 29,5 dünya yılıdır. Kendi çevresinde (eksensel) dönmesini 10 saat 14 dakikada tamamlar. Dolayısıyla bir Satürn yılında 25.000 gün bulunur. Ekvatorunun çapı 120.500 kilometredir. Büyüklük bakımından Jüpiter’den sonra ikinci sırayı alır, hacmi Dünya’nın 700 katıdır; ancak yoğunluğu çok düşük olduğundan kütlesi dünyanın sadece 95 katıdır. Jüpiter kadar parlak olmayan bu gezegenin sarımtıraklığı ona sanki kurşundanmış gibi bir hava verir.
Satürn, yıldızlara göre çok yavaş hareket etmektedir, bu yüzden ona ‘hain’ sıfatını yakıştıranlar çıkmıştır. Atmosferin üst kısımları da, yüzeye yakın kısımlarına göre soğuktur. Özellikle işlerine gelmediği zaman yavaş hareket etmekte Oğlaklarla kimse yarışamaz. Balıkların yavaşlığı da ünlüdür ama Oğlaklarınki gibi isteğe bağlı değildir. Kurşun gibi ağır, kurşundan mermi gibi hızlı, kurşun gibi flu görünümlüdürler. Ve çoğunlukla enlemesine büyürler. Bakışlarındaki hainlik bazı Oğlaklarda içlerinden akseden bir görüntüdür.
Ancak bir teleskop ile bakıldığında hiç tartışmasız gökyüzündeki en güzel cisim odur. Onu görünüm bakımından benzersiz yapan halkalarıdır. Bu halkalar ilginin gezegenin kendisinden sapmasına neden olur. Zaten yüzey şekillerinin etkileyici bir tarafı da yoktur. Ancak yine de akıllıca olan, gözalıcı halkalara fazla takılmamak ve kürenin kendisini sürekli gözlem altında tutmaktır. Oğlak insanları da dikkat çekmeyen bir beden yapısına sahiptir. Ancak giyimleriyle, makyajlarıyla, yani dışsal bir aksesuarla dikkat çekmeyi başarırlar.
Satürn temelde Jüpiter’e benzer; onun da bulut kuşakları ve lekeleri vardır, ancak gözlemlenebilecek etkinlik çok daha azdır. Yine Jüpiter gibi görünürde sakin bir tavır sergilerken yüzeyini kaplayan bulutların altında büyük kargaşa ve fırtınalar yaşanır. Satürn-insanları da yüzeysel olarak sakin görünmelerine rağmen iç dünyalarında fırtınalar yaşarlar. Özellikle istekleriyle bunu gerçekleştirebilme arasındaki oransızlık iç dünyalarını perişan eder.
Satürn, Jüpiter’e göre daha iyi huyludur, kuşaklar yuvarlak hatlıdır, ekvator bölgesi parlak krem renklidir, kutuplar ise loştur ve hiç bir yerinde canlı renklere rastlanmaz. Satürn de Jüpiter gibi güneşten aldığı enerjiden daha fazlasını çevresine yayar, bu da kendi iç enerjisinin bulunduğunu gösterir. Satürn’de büyük volkanik patlamalar nadiren görülür, az da olsa beyaz benekler (fırtınalar veya volkanik patlamalar) gözlemlenmiştir; beyaz benekler 27, 30, 27, 30 … yıl aralıklarla meydana gelmektedir. Satürn-insanlarının karakteri de 27-30 yıl aralığında değişikliğe uğramaktadır.
En büyüğü TİTAN olmak üzere onlarca uydusu bulunmaktadır. Patrick Moor’un deyimiyle “Satürn, gökyüzünün en değerli mücevheri gibidir.”
Astrolojik anlamda Satürn’ün madeni KURŞUN, uğurlu günü CUMARTESİ, uğurlu sayıları 8, 35 ve 89, uyumlu ve yararlı taşları LA’L (Garnet, Granat) ve KARA KEHRİBAR (Oltu Taşı), uyumlu renkleri KURŞUNİ, KOYU KAHVE, NEFTİ ve KOYU LACİVERT, uyumlu çiçekleri KARA GÜL, RODEDENRON, FUNDA, GLAYÖR, KADİFE ÇİÇEĞİ ve ÇUHA ÇİÇEĞİ, uygun kokuları ise KAMELYA, KUM ZAMBAĞI ve FUL’dür.
Astroloji bakımından OĞLAK BURCU (23 Aralık – 20 Ocak) dönemini güçlü olarak yönetir, ikinci derecede güçlü olarak KOVA BURCU (21 Ocak – 18 Şubat) dönemini yönetir. Ayrıca yükselen burcu Oğlak veya Kova olanlarda, yine 13 Mayıs ve 1-10 Ekim günlerinde doğanlarda da etkileri bulunmaktadır. Fakat gerçek Satürn insanları OĞLAK-insanlarıdır.
Satürn, DİSİPLİN yıldızıdır, Satürn-insanları da hem belirli amaca ulaşmak için kendisine karşı, hem de yönetimi altındakilere karşı disiplin uygularlar. Ayrıca etkilediği burç insanlarına ÖĞRENİM VE ÖĞRETMENLİK, DENEYİM EDİNME VE KULLANMA, OLGUNLUK, GÜÇLÜ İRADE, BAŞARILI OLMA, SEBAT, ZORLUKLARA DİRENME, AKIL VE DİKKATİ BİR NOKTAYA TOPLAMA, SABIR, ÇALIŞMA VE SONUCA ULAŞMA, GÜVENİLİRLİK; sert etkiler aldığında YORGUNLUK, BİTKİNLİK, ÜZÜNTÜYE DÜŞME, KARAMSARLIK, YÜKSELME HIRSI, AZ İLE YETİNEBİLME, MADDEYE DÜŞKÜNLÜK VE PARA SEVGİSİ, İHTİYATLILIK, SOMURTKANLUK, YAŞLI GÖRÜNTÜ, HASET, AÇGÖZLÜLÜK, KENDİ İÇİNDE ENGEL OLUŞTURMA, AYRINTILARA ÖNEM VERME, CİMRİLİĞE VARAN TUTUMLULUK özellikleri verir.
Satürn, sevgiye ve duygulara yabancıdır; bunları arka plana iter, fakat evlilikleri ömür boyu sürer. Buna karşılık çok güçlü bir dostluk ve dost sevgisi verebilir.
Sağlık bakımından Satürn, iskeleti, deriyi, deriyi besleyen hormonları, dişleri, dizleri, kulakları temsil eder. Ayrıca ve en önemlisi yaşlılığı temsil etmektedir.
URANÜS
Satürn’den sonraki yörüngede yer alan gezegendir. 1871 yılında keşfedilmiş ve kaşifi tarafından İngiltere kralı III. George’un şerefine GEORGE YILDIZI adı verilmiş, fakat bu ad kabul görmemiş, mitolojik geleneklere uyularak gök tanrısı URANÜS’ün adını almıştır.
Uranüs her burç takımyıldızında yaklaşık 7 yıl kalır, 1996 yılında asıl burcu olan Kova Takımyıldızı’na; 2003 yılında Balık Takımyıldızı’na girmiştir. 2011 yılında Koç Takımyıldızı’na girecek ve dolanışına devam edecektir. Girdiği her burçta o burcun temel özellikleriyle ilgili icat, keşif veya devrimsel olaylar beklenmektedir.
Güneş etrafında dönüş hızı saniyede ortalama 6 kilometre civarındadır. Güneşe uzaklığı ortalama 2867 milyon kilometre (günberi noktasında 2734, günöte noktasında 3004 milyon km)’dir.
Yörüngesini dolanım süresi 84 dünya yılıdır. Kendi çevresinde (eksensel) dönmesini 17 saat 24 dakikada tamamlar. Ekvatorunun çapı 51.120 kilometredir, ancak kutuplardan basıktır. Büyüklük bakımından Jüpiter, Satürn ve Neptün’den sonra dördüncü sırayı alır. Satürn’e göre çok daha yoğundur, yoğunluğu sudan fazladır. Hacimsel olarak Dünya’dan 67 kat büyüktür, ancak kütlesi Dünya’nın ancak 14,5 katıdır. Yüzey çekimi ise Dünya’dan biraz daha fazladır.
Teleskopla bakıldığında Uranüs, soluk mavimsi yeşil bir yuvarlak olarak görünür. Görünüşte esrarengiz hiç bir tarafı bulunmamaktadır. Bulutların üst kısımları o kadar soğuktur ki metan gazı donarak altındaki amonyak bulutlarının üzerini kaplayan bir bulut katmanı oluşturur. Uranüs-insanları da giyim tarzları dışında herkes gibi görünürler, ancak içlerinde büyük farklılıklar yaşarlar; davranış bakımından da biraz soğukturlar, aslında diğer insanlar kendilerini pek fazla da ilgilendirmez. Ancak özellikle bayanlarının giyimi o kadar tuhaf veya o kadar göz alıcıdır ki kendilerine bakmak aklınıza bile gelmez. Genellikle metan gazı gibi sinirli, amonyak gibi göz yaşartıcıdır. Ve her ikisi gibi hafif ve uçarıdır.
Metan gazı, uzun dalga boylu ışıkları (sözgelimi kırmızı ve portakal rengi) emerken mavi ve yeşili emmez, bu da Uranüs’ün niye o renk görüldüğünü açıklamaktadır. Atmosferi hidrojen açısından zengindir, yüzde on beş oranında da helyuma rastlanır. Çekirdeğinin üzeri gazların buzlarla karışımından oluşan kalın tabakalarla çevrilidir. Uranüs insanlarının iç dünyalarına inmek de pek mümkün değildir.
URANÜS ile NEPTÜN ikiz sayılabilirler. Ancak yine de aralarında büyük farklar vardır. Uranüs insanları bilimi ve bilimsel aklı temel alırken; Neptün-insanları hayalleri ve rüyaları yaşarlar.
Örneğin Uranüs’ün dönme ekseni olağandışı (98 derece) eğiktir. Oysa en fazla eğimi bulunan Neptün’ün dönme ekseni eğimi ancak 29 derecedir. Bu nedenle de teknik olarak geriye doğru devinecek ve Uranüs’te garip mevsimler bulunacak, önce bir kutup daha sonra diğer kutup 21 dünya yılı süren karanlığa gömülecektir. Yine bu eğim nedeniyle Dünya’dan, Uranüs’ün bazen ekvatoru bazen da kutbu görünmektedir.
Uranüs’ün manyetik alanı Dünyanınkine göre terstir, üstelik manyetik eksen de kürenin merkezinden geçmemektedir. Bu da tüm gezegenlerde kutuplarda görülen ışımaların ekvator bölgesinde görülmesine sebep olmaktadır. Görüldüğü gibi Uranüs, yapı ve hareket bakımından kural tanımayan asi bir gezegen görünümündedir.
Uranüs-insanları da toplumu değil bireyselliği ön plana aldığından, toplumun yerleşik kurallarını tanımayan, bu kurallara aykırı hareket etmeyi ilke edinen bir karakter yapısı sergilerler; örneğin alışılagelmiş giyimin dışına çıkarlar ve bunu herkesin görebileceği tarzda yaparlar.
En güçlü teleskoplarla gözlem yapılsa bile Uranüs’ün yüzeyini (atmosferinin içini) görebilmek mümkün değildir. Uranüs-insanlarında da tam tanıdım sanırken bilinmedik birçok özellik ortaya çıkacaktır; bu yönüyle biraz Venüs-insanlarına benzemektedir.
Uranüs, Jüpiter ve Satürn’e ve hatta Neptün’e göre bile çok daha donuktur. Parlaklığında da uzun dönemli ve kısa dönemli bazı farklılıklar meydana gelmektedir. Uranüs’te de halkalar (10 adet) bulunmaktadır, ancak bunlar daha zayıf ve kömür tozu gibi siyah ve dardır.
Uranüs birçok bakımdan dev gezegenler arasında bir istisnadır. Sadece o bir iç ısı kaynağından yoksun görünmektedir; sadece onun eksensel eğikliği aşırıdır; yüzeyinde hiç bir etkinlik yok gibidir ve ekvatoru ile kutupları arasında sıcaklık farkı bulunmamaktadır.
Uranüs-insanları bu nedenle ateşli duygular taşımazlar, hatta duyguları (aşkı, sevgiyi…) yok saymaya eğilimlidirler. Yani Uranüs, (dünyadaki temsilcileri gibi) İLGİNÇ VE GARİP BİR DÜNYADIR. Ayrıca modern insan tarafından keşfedilen ilk gezegen olma gibi bir özelliğe de sahiptir.
Astrolojik anlamda Uranüs’ün madeni URANYUM, uğurlu günü PAZAR ve CUMARTESİ (Gerçekte kendine has bir günü yoktur, Güneş’in ve Satürn’ün günlerinden yararlanır), uğurlu sayıları 4, 17 ve 84, uyumlu ve yararlı taşları AMETİST, YEŞİM ve ALMANDİT, uyumlu renkleri GECE MAVİSİ, AÇIK LACİVERT, ALACALI TONLAR ve KOYU SIKLAMEN, uyumlu çiçekleri KIR MENEKŞESİ, KAR TOPU, PEYGAMBER ÇİÇEĞİ ve ZERRİN, uygun kokuları ise SÜMBÜL, SAKIZ, FUJER, KARIŞIK ÇİÇEK KOKULARI’dır.
Astroloji bakımından KOVA BURCU (21 Ocak – 18 Şubat) dönemini güçlü olarak yönetir, ikinci derecede güçlü olarak AKREP BURCU (23 Ekim – 22 Kasım) dönemini yönetir. Ayrıca 11-21 Haziran ile 1-10 Ekimde doğanlarla yükselen burcu Kova olanlarda da etkileri bulunmaktadır. Ayrıca bilimle ilgili burçlarda da iyi yönde etkiler yapar. Fakat gerçek Uranüs insanları KOVA-insanlarıdır.
Uranüs, İNSANLARI ŞAŞIRTMA, HERTÜRLÜ DEĞİŞİKLİK, ANİ BAŞLANGIÇ VE SONUÇLAR, YENİLİKLER, BÜYÜK AKIL yıldızıdır, Satürn’ün sınırlayıcı etkisine karşılık, Uranüs ENGELLERİ YIKAN, YOK EDEN bir güçtür.
Ayrıca etkilediği burç insanlarına evlenme ve boşanma isteği, duygusal çılgınlıklar, sevgi ve seksle ilgili dedikoduculuk, skandal oluşturma, çekicilik, alınganlık, asabi gerginlik, bağımsızlık, deha, tehlikelerle dolu hayat, fırsatlar verme fakat hemen yararlanılmazsa geri alma, fikri akımlar oluşturma, ani ilişkiler, bağları birden koparma, evrensel buluşlar, yeni uygarlıklar, heyecanlılık, akla geleni yapma, huzursuzluk, topluma uymama, kafa tutma, kendine karşı koymaya kalkanları yıkma, orijinalite, yaratıcılık, devrim, karışık işler, bilim, hoşnutsuzluk, insanüstü güç özellikleri verir.
Sağlık yönünden dokuları, el ve ayak bileklerini, baldırları temsil eder. Hareketli olunmazsa ve dengeli beslenilmezse vücut kolay yağlanır. Sinirleri zayıflatıcı etkisi vardır; bu yüzden açık hava, dinlenme ve eğlenme iyi gelmektedir.
NEPTÜN (Ψ)
Uranüs’ten sonraki yörüngede yer alan gezegendir. Güneş etrafında dönüş hızı saniyede ortalama 5 kilometredir. Neptün-insanları da gökyüzündeki temsilcisi gibi gerçek hayatı yaşama bakımından yavaş, hareketsiz durmaya meyillidir. Güneşe uzaklığı ortalama 4494 milyon kilometre (günberi noktasında 4450, günöte noktasında 4532 milyon km)’dir. Yörüngesini dolanım süresi 164,8 dünya yılıdır.
Kendi çevresinde (eksensel) dönmesini 16 saat 7 dakikada tamamlayan Neptün’ün eksensel eğikliği Dünya’nınkinden sadece 5 derece fazladır. Ekvatorunun çapı 50.58 kilometredir. Dev gezegenlerin son yörüngesinde yer alır. Uranüs’ün zaman zaman yörüngesinin dışına çıkması sebebiyle henüz keşfedilmeden varlığından haberdar olunmuş, 1846 yılında da keşfedilmiştir. Neptün, Bode Yasası (her gezegenin bir önceki gezegene göre güneşten iki kat uzakta olması)’na uymayan tek gezegendir. Uranüs’ü yerinden oynatan Neptün gibi Balık insanları da çevrelerinde tedirginlik oluştururlar. Zira ya sizin duygularınızı soğururlar, ya da sızlanırlar. Neptün nasıl ki Bode yasasına göre orada olmaması gerekirken oradaysa, Balık insanları da sanki dünyada olmaması gerekirken dünyaya gelmiş gibidirler. Dünya gerçeğine rağmen hayal aleminde yaşarlar.
Büyüklüğü yaklaşık Uranüs kadardır, hatta biraz daha küçüktür. Fakat Uranüs’ten daha yoğundur. Dünya’dan teleskop kullanarak ancak mavi yuvarlağı görülebilmekte, yüzeyindeki ayrıntılar görülememektedir. Diğer dev gezegenler (Jüpiter, Satürn ve Uranüs) gibi Neptün’de de halka sistemi bulunmaktadır; halkalar 5 tanedir ve ana halkanın altında parlak bölgeler vardır. Sekiz uydusu bulunmaktadır, bunlardan en büyüğü olan TRİTON, diğer büyük boyutlu uyduların aksine ekseninde (Venüs gibi) ters istikamette dönmektedir. Balık insanları da Neptün gibi renk uyumuyla ve parlak giysilerle kendilerini güzelleştirirler. Ve çevrelerindeki insanların hareket tarzını tersine çevirebilirler.
Uranüs ve Neptün İKİZ gibidir, fakat tek yumurta ikizi değil. Zira Neptün güçlü bir ısı kaynağına sahiptir, güneşten aldığı ısının 2,8 katını çevresine yaymaktadır; bu nedenle de Uranüs’e göre daha aktif (etkin, etkileyici) ve hareketli bir dünyadır. Neptün-insanları da, Uranüs insanlarının aksine insanlara karşı sıcak, cana yakın davranışlar sergilerler; yoğun duygular taşırlar.
Uzay araçlarından yapılan belirlemelere göre kuzey yarıküre üzerinde Kara Benek adı verilen bir oluşum vardır. Bu fırtına oluşumu, gezegendeki konumu ve gezegene oranla büyüklüğü bakımından Jüpiter’deki Kızıl Benek’le aynıdır. Neptün-insanları da Jüpiter-insanları gibi zaman zaman patlamalı ve fırtınalı davranışlar sergilerler.
İkinci bir kara leke de (Jüpiter’de olduğu gibi) güneyinde bulunmaktadır. Neptün fırtınalı bir dünyadır, rüzgarların hızı saatte 1100 kilometreye kadar çıkmaktadır.
Yüzeyindeki sıcaklık Uranüs’teki kadardır; Güneş’ten iki kat uzakta olmasına rağmen aynı sıcaklığı taşıması, iç ısı enerjisinin bulunması nedeniyledir. Balık insanlarının da sıcacık bir kalbi vardır ve çevreleriyle sıcacık dostluklar kurmaya çalışırlar.
Üst atmosferin % 85’i hidrojen, % 13’ü helyum, % 2’si metan gazıdır. Gezegende demir sülfat ağırlıklı çekirdek bulunmaktadır ve kendisi su buzundan oluşmaktadır. Neptün-insanları da cazibe/çekim gücüne, arada bir patlayan bir enerjiye, zaman zaman da mesafeli ve soğuk davranışa sahiptir, ama sıcak bir etkiyle buharlaşmaya da elverişlidir.
Uranüs gibi Neptün de radyo dalgaları yaymaktadır. Manyetik alan bakımından da Uranüs’e benzemektedir. Balık insanları da çevrelerine elektrik yayarlar. Öyle ki onları görmeseniz bile orada olduklarını duyumsarsınız.
Neptün bizi Güneş sisteminin sınırına getirir. Tabii en dışta (gezegen olup olmadığına bir türlü karar verilemeyen) Plüton da var fakat Neptün’e uzun yıllar boyunca gezegen ailesinin en dıştaki üyesi olarak bakılmıştır. Bu nedenle Neptün-insanları görünenden ziyade görünmeyenin, bilinenden ziyade bilinmeyenin, gerçeklerden ziyade hayallerin, bilinçten ziyade bilinçdışının, açık olandan ziyade gizemin, sınırları zorlamanın ve aşmanın temsilcisi gibidir.
Astrolojik anlamda Neptün’ün madeni POLONYUM ve organik madde olan PETROL’dür. Uğurlu günü yoktur, uğurlu sayıları 16, 61 ve 70, uyumlu ve yararlı taşları AKUAMARİN, KAN TAŞI ve MAVİ NECEF, uyumlu renkleri SU YEŞİLİ, DENİZ MAVİSİ, YEŞİLİMSİ MAVİ, GRİMSİ BEYAZ ve YOSUN YEŞİLİ, uyumlu çiçekleri BEYAZ GÜL, SU ZAMBAĞI, HANIMELİ ve YASEMİN, uygun kokuları ise DEFNE, ŞEBBOY, HANIMELİ ve TARÇIN’dır.
Astroloji bakımından BALIK BURCU (19 Şubat – 20 Mart) dönemini yönetir. Ayrıca yükselen burcu Balık olanlarda; 23 Kasım – 22 Aralık arasında doğan YAY insanlarında, YENGEÇ burcunun son 10 gününde ve AKREP Burcunun ikinci 10 günlük devresinde (3-13 Kasım) önemli sayılabilecek etkiler yapar. Fakat gerçek Neptün insanları BALIK-insanlarıdır.
Neptün “HAYALLER” yıldızıdır, bu ağır etkili güçten “VENÜS’ÜN ÜSTÜN HALİ” diye de söz edilir. Etkilediği insanlara RENKLİ DÜŞLER, belirli konularda YARATICILIK, ÇEKİCİLİK, CİNSELLİK (bu hususta Mars’ı anımsatır), DÜŞ PERDESİ ARKASINA GİZLENMİŞ SEVGİ, RENK UYUMUYLA SAĞLANAN GÜZELLİK özellikleri verir.
Neptün-insanları güzel sanatlar, edebiyat, müzik, dans, perde ve sahnede başarılı olurlar. Ayrıca duyarlı olmakla birlikte etkilenmeme, sert etkiler yapma, hayal kırıklığı, neşe ile hüzün, iyimserlik ile karamsarlık, yeteneklilik, üstün sezgi gücü, taklitçilik, çabucak kanma, kandırılabilme, yanılma, yanıltılma, aldatıcılık, kurduğu düşü gerçek sanma veya düşlerini gerçekmiş gibi yaşama, hayranlığı aşk sanma, birilerine üstün özellikler verme, putlaştırma, kısa ömürlü fakat masalımsı aşk maceraları yaşama, gerçekleri yadsıma, güvensizlik, endişe, sigara-alkol-uyuşturucu bağımlılığı özellikleri de verebilir. Uranüs’ün yerleşik kuralları yıkmasına karşılık, Neptün bu yıkıntıları gösterip kendi gerçekliklerimizi algılamamıza yardımcı olur.
Üç çatallı mızrakla simgeleştirilen Neptün, kişisel ve kolektif bilinçdışını, en derin duygularımızı temsil eder. Şefkat, kültürel, ırksal veya kişisel farkları dikkate almaksızın insanları birbirine bağlayan bir duygudur.
Sağlık yönünden ayakları, hücreleri ve hücre yapısını temsil eder. Neptün-insanları ayaklarından rahatsızlık çekebilir. Neptün genellikle organik değil psikolojik rahatsızlıkları temsil eder. Çoğunlukla sinir bozukluğu, nadiren de kapalı yerde kalamama, yükseklikten korkma, insanlardan korkma fobileri oluşturabilir. Neptün-insanlarının geceleri iyi uyuması, temiz hava alması ve dikkatli beslenmesi sağlıklarına iyi gelir.
OORT BULUTU
Kuiper kuşağından sonraki bu derin ve uzun boşluktan sonra tüm güneş sistemini Oort Bulutu (küresel kabuk) sarmaktadır. Oort Bulutu, uzun dönem kuyrukluyıldızlardan oluşmaktadır. Ancak bulutsu kuşağın bünyesinde bulunanların bilgisi, Kuiper Kuşağı bilgisinden daha azdır.
Güneşin çekim gücü, daha zayıf biçimde Oort Kuşağını da etkisi altına almaktadır, Güneş Sisteminin kütleçekimsel sınırıdır. Dolayısıyla Oort Bulutu da Güneş Sistemine dâhil edilmektedir.
Bu kuşaktaki kuyruklu yıldızların donmuş (buz) halde olduğu ve sayısının yüz milyarla bir trilyon arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Bu kuyruklu yıldızlar, güneşe veya güneş sisteminin dışına doğru hareket edebilirler. Bu harekete güneşin çekim gücü sebep olabileceği gibi, yakınlardaki Alfa Centauri (Santorlar) yıldız sisteminin veya moleküler bulutların yahut galaksi merkezinin çekim / itme gücü de sebep olabilir.
Oort Bulutunda yer alan gök cisimleri temel olarak amonyak, metan ve su buzundan meydana gelmiştir. Ancak Asteroid Kuşağındaki kayalara benzer parçalar da bulunmaktadır. C/2014 S3 bunlardan biridir. Güneş sisteminin erken doğum evresinde meydana geldikleri ve bozulmadan kaldıkları için güneş sisteminin doğum belgeleri olarak işlev görürler. Güneş sistemi oluştuktan sonra kütle çekimi etkisiyle daha büyük gök cisimlerini de meydana getirmiştir ama diğer büyük gezegenlerin, özellikle Jüpiter gibi gaz devlerinin etkisi ile güneş sistemi dışına itilen daha küçük gök cisimleri Oort Bulutunu meydana getirmişlerdir.
1996 yılında Dünya’nın sadece 15 milyon km yakınından geçen Hyakutake Kuyruklu Yıldızı, Oort Bulutundan ayrılıp yaklaşık 17.000 yıl süren bir yolculuktan sonra Dünya’ya teğet geçişini yapmıştır.
Oort Bulutundan gelip, uzun süreli yolculuk yapan bir başka kuyruklu yıldız Hale-Bopp Kuyruklu Yıldızı ise Dünya’ya 197 milyon km yakından geçmiştir.
Her ne kadar şu an Kuiper Kuşağında bulunsa da, efsanevi kuyrukluyıldız Halley’in de aslen Oort Bulutundan geldiği iddialar arasındadır.
Belirtelim ki güneş sistemi küreye yakın bir yumurtaya benzer. Oort Bulutu bu yumurtanın kabuğunu oluşturur, kabuğun içini saran zar da Hills Bulutuna benzer. Biraz küçük olmak şartıyla yumurtanın sarısı da güneş kabul edilebilir. Ancak güneş ve gezegenler, belirgin bir düzlem oluştururlar
BİR TEORİ : GÜNEŞ VE AY HARİÇ 12 GEZEGEN
BAŞKA GEZEGEN VAR MI?
GİRİŞ
Burada ilk söylenecek söz, Uranüs, Neptün ve Plüton’un keşfinden önce Güneş ve Ay dahil yedi gezegenin varlığına inanılmasıdır. Oysa yeni keşiflerle zaman içinde daha çok gezegenin var olduğu anlaşılmıştır.
Batı terminolojisinde Güneş ve Ay dahil Güneş sisteminde bilinen gezegen sayısı ondur: Güneş, Merkür, Venüs, Ay, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton. Dünyamız da bir gezegen olduğuna göre, bilinen gezegen sayısı on bire yükselmektedir. Buna rağmen Başak ve Terazi burcuna ait gezegen henüz ortada yoktur. Başaklar için Merkür, Teraziler için Venüs gezegeni ödünç alınmış gezegen durumundadır. Zira özellikler birbiriyle uyuşmamaktadır. Ayrıca Plüton’un gezegen olup olmadığı da tartışmalıdır. Ancak sistem içinde Güneş bir gezegen değil, gezegenlerin merkezindeki varlıktır. Her ne kadar Ay için, bağımsız bir gezegenken Dünyanın çekimine kapılıp uydusu haline geldiği iddia edilmekte ise de, bilinen tarih içinde Ay gezegen değil, dünyanın çevresinde dönen bir uydudur. Bu nedenle Güneş ve Ay dışında (Dünya dahil) gezegen sayısı dokuz olmaktadır.
Bunların dışında, batı ve doğu mitolojisinde “AKILLI İNSANLAR GEZEGENİ” veya “GÖK GÜRÜLTÜSÜ GEZEGENİ” olarak bilinen bir gezegenden ve bu gezegenin Başak burcuyla ilişkisinden söz edilmektedir. Batılılar bu gezegene “Vulkan” adını verirken, Hun Karaçay Türkleri “Anmat”, Sümerliler ise “Marduk” adıyla anmaktadır. Sümer metinlerine Marduk Güneş etrafındaki dönüşünü 3600 yılda tamamlarken, Hun Karaçay Türklerine göre Anmat aynı yörüngesel döngüyü 650 yılda tamamlamaktadır. Bu nedenle de Marduk’la Anmat’ın farklı gezegenler olduğu veya hesaplamalarda bir hata bulunduğu düşünülebilir. Bilinen en dıştaki gezegen olan Plüton’un güneş çevresindeki dönüşünün 247,7 yıl sürdüğü düşünülürse, Anmat veya Marduk yörüngesinin ne kadar uzun bir yolu ve uzakları dolaştığı biraz olsun anlaşılabilir. Bir ara (1878) Vulkan gezegeninin Güneşle Merkür arasında görüldüğü, Güneşe uzaklığının 21.000.000 kilometre, yörüngesini dolanım süresinin 19-20 gün, çapının ise 1500 kilometre olduğu iddia edilmişse de, teknolojik ilerlemeye rağmen bu iddia bugüne kadar ispatlanamamıştır.
Son yıllarda Mars ve Dünya ile yaklaşık aynı kütleye sahip yeni bir gezegenin keşfinden söz edilmektedir. Sözü edilen gezegenin, Plüton’un ötelerindeki Kuiper Kuşağının da ötesinde bulunduğu belirtilmektedir. Kuiper Kuşağı da, Asteroit Kuşağı gibi bünyesinde binlerce parçacığı barındırmakta, ancak iddiaya göre buradaki gök cisimlerinin sayısı dev bir cismin çekimiyle hızla azalmaktadır.
2001 yılında adına Kızılderili dilinde “Yaratıcı Güç” anlamına gelen “QUAOAR” denilen, Plüton’un yarısı büyüklüğünde bir başka gezegen keşfedildi. Dünyadan yaklaşık 6,5 milyar kilometre uzaklıktaki Quaoar’ın çapının 1.200 kilometre, Güneş etrafındaki yörüngesini dolanım süresinin 288 yıl olduğu belirtilmektedir. Yörüngesi, Plüton’a göre daha düzgün ve dairesel.
Yine bir başka araştırma sonucunda, dünyadan daha küçük, Güneşten on ışık yılı uzaklıkta bir başka gezegenin varlığı saptanmış ve bu gezegene “EPSİLON ERİDANİ C” adı verilmiştir. Ayrıca bir de Kahverengi Cüce’nin varlığından söz edilmektedir. Görünen o ki gezegen keşiflerine devam edilecektir.
KUŞAKLAR VE GEZEGENLER
Güneşin çevresinde, şu ana kadar keşfedilmiş iki tane asteroit kuşağı bulunmaktadır. Mars’la Jüpiter arasındaki Dövülmüş Bilezik ve Plüton’dan sonraki Kuiper Kuşağı.
Güneş’le Dövülmüş Bilezik arasında 4 adet gezegen (Merkür, Venüs, Dünya ve Mars) bulunmakta, Dövülmüş Bilezik’le Kuiper Kuşağı arasında da yine 4 büyük gezegen (Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün) yer almaktadır. Plüton, çoğunluk görüşüne göre gezegen olarak kabul edilmemekte, bazılarınca da Kuiper Kuşağı’nın bir üyesi olarak görülmektedir. Kuiper Kuşağından sonra niçin 4 gezegen daha olmasın?!.
KUR’AN-I KERİM VE 12 GEZEGEN
Sözün burasında, Kuranı Kerimdeki bir sureden söz edelim: 12’nci sure olan, 111 ayetli Yusuf Suresi. Surede apaçık olan anlam, geçmiş peygamberlerden Hazreti Yusuf Aleyhisselamın hayatı hakkındaki haberdir ki Allah katındaki tarihi gerçeklerdir. Bu husus üçüncü ayette, KISSA kelimesi kullanılarak belirtilmiştir.
İkinci anlam, bu kıssadan alınacak derslerle, düşündürücü öğelerle ilgilidir (İBRET kelimesi kullanılmıştır) ki bu husus da 111’inci ayette vurgulanmıştır. İbret olan husus, hayatımıza nakşedeceğimiz, davranış geliştireceğimiz şeylerdir.
Üçüncü anlam da bu kıssada vurgulanan menzillerle, mekanlarla, Cenabı Hakkın sıfat ve kudreti hakkındaki apaçık delillerle, kainatın gerçekleriyle ilgilidir (AYET, çoğulu AYAT kelimesi kullanılmıştır) ki bu husus da yedinci ve 105’inci ayette vurgulanmıştır. Ayet olarak bildirilenler, Allahu Teala’nın Hazreti Adem’e öğrettiği ve fakat zaman içinde unutulan isimlerden (bilgilerden) bir isim (bilgi) olabilir. Kur’anı Kerim’in icazı da, hem dini hayatımızı düzenlemekte kullandığımız gerçek anlamını, hem de her konuda (ki Hazreti Adem’e tümünü öğretmiştir) kimi zaman açıkça, kimi zaman da sembollerle veya icaz yoluyla verdiği haberleri ve daha bir çok güzelliği kapsamaktadır.
Önce ayetlerden bir kısmına göz atalım :
(4) Bir zamanlar Yusuf, babasına (Ya’kub’a) demişti ki: “Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.”
(5) (Babası:) “Yavrucuğum!” dedi, “rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.”
(6) “İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya’kub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”
(7) Andolsun (yemin olsun) ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ayetler vardır.
(8) (Kardeşleri) dediler ki: “Yusuf’la kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.”
(9) (Aralarında dediler ki:) “Yusuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tevbe ederek) sâlih kimseler olursunuz!”
(10) Onlardan biri: “Yusuf’u öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün)”, dedi.
(11) Dediler ki: “Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun! Oysa ki biz onun iyiliğini istemekteyiz.”
(12) “Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz onu mutlaka koruruz.”
(13) (Babaları) dedi ki: “Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım.“
(19) Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da (gidip) kovasını saldı, (Yusuf’u görünce) “Müjde! İşte bir oğlan!” dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir.
(21) Mısır’da onu satın alan adam, karısına dedi ki: “Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu evlât ediniriz.” İşte böylece (Mısır’da adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf’u o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.
(54) Kral dedi ki: “Onu bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim.” Onunla konuşunca “Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin”, dedi.
(55) “Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim” dedi.
(56) Ve böylece Yusuf’a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.
(90) “Yoksa sen, gerçekten Yusuf musun?“ dediler. O da: “(Evet) ben Yusufum, bu da kardeşim. (Birbirimize kavuşmayı) Allah bize lütfetti. Çünkü kim (Allah’tan) korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükâfatını zayi etmez“, dedi.
(99) (Hep beraber Mısır’a gidip) Yusuf’un yanına girdikleri zaman, ana-babasını kucakladı, “Güven içinde Allah’ın iradesiyle Mısır’a girin!” dedi.”
(100) Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için (ona kavuştukları için) secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: “Ey babacığım! İşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana (çok şey) lutfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”
(105) Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.
Surede anlatılan kıssaya göre, Hazreti Yakup’un Hazreti Yusuf dahil 12 çocuğu vardır. Hazreti Yusuf rüyasında 11 gezegenle (ki ayette yıldız diye tercüme edilen “kevkeb” kelimesi Kur’anı Kerimde üç yerde anılmaktadır ve hepsi de duran yıldızlardan değil gezegenlerden söz etmektedir) ay ve güneşin kendisine secde ettiğini görür ve bu rüyasını babasına anlatır. Babası rüyasını kardeşlerine anlatmamasını, aksi halde kendisine zarar verebileceklerini öğütler. Hazreti Yakup bu öğüdüyle 11 gezegenin kardeşlerini sembolize ettiğini belirtmiştir ki bu durumda Hazreti Yusuf da en parlak on ikinci gezegeni simgelemektedir. Surenin, Kur’anı Kerim’in 12’nci suresi olması da bu sembolizmi desteklemektedir.
Ancak kaderde yazılan gerçekleşecek, kardeşleri Yusuf’u kıskandıklarından dolayı onu öldürmeye karar verecekler, kardeşlerden birinin önerisi üzerine kararlarını uzaklara atma şeklinde değiştirecekler, kuyuya atıp bir kervanın onu bulup uzak diyarlara götürmek üzere yola devam etmesine kadar gözetleyeceklerdir. Kervan onu Mısıra götürüp satacak, böylece Mısır Sarayına girecek, fakat iftiraya uğrayarak bir kere de zindana atılacaktır. Uzun yıllar zindanda kaldıktan sonra Mısır kralının rüyasını yorumlayıp zindandan çıkarılıp kralın danışmanı olarak devlet işlerinin başına getirilecektir.
Yıllar sonra babası, annesi ve on bir kardeşi Hazreti Yusuf’un yanına gelecek ve onun huzurunda secdeye kapanacaklardır. Bu secde, bir anlamda şükür secdesidir, diğer anlamıyla meleklerin Hazreti Adem’e yaptığı secdenin benzeridir, bir başka yönüyle de tâbi olmanın, onu kendilerinden üstün kabul etmenin sembolüdür.
Doğrusunu Allah’ın bildiğini bilerek, suredeki “Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, sorup bilgi isteyenler için ayetler vardır” ayeti ile ortaya konulan sembolizmi, surenin tümünü, özellikle de 4, 5 ve 100’üncü ayetleri yorumlayarak şöyle açıklayabiliriz :
1. Güneş sisteminde güneş (baba Hazreti Yakup olarak simgelenmektedir) merkezdedir, yani bir gezegen değildir. Ay da bir gezegen değildir ve sureden anlaşıldığı kadarıyla öncelikle anneyi veya kızkardeşi simgelemektedir.
2. Hazreti Yusuf ve anne baba bir kardeşi Bünyamin, surede babaya en yakın, en sevgili oğullar olarak nitelendirilmiştir. Mevcut duruma göre Güneşe en yakın iki gezegen ise Merkür ve Venüs’tür. Surede, güzellikte göz alıcı ve parıltılı olarak nitelendirildiğine göre Hazreti Yusuf’un Venüs gezegenini, anne baba bir kardeşi Bünyamin’in de Merkür’ü sembolize ettiği söylenebilir. Ancak bu kesin değildir. “En sevgili, çok sevgili” kelimesi başka bir yakınlığı anlatıyor olabileceği gibi, yüz binlerce, hatta milyonlarca yıl önce Güneşe çok yakın ve belki de güneşten daha parlak bir başka gezegenin varlığına da işaret ediliyor olabilir.
3. Surede güneş ve ay dışındaki gezegen sayısı Hazreti Yusuf’u simgeleyen gezegen dahil on ikidir. Oysa şu ana kadar keşfedilip adı konulmuş gezegenler Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün’dür. Plüton’un gezegen sayılıp sayılamayacağı ise tartışmalıdır. Öyleyse güneş sistemine dahil dört (Plüton gezegen sayılırsa üç) gezegen daha keşfedilmeyi beklemektedir.
Mars’la Jüpiter arasındaki asteroit kuşağı Bode Yasasına göre orada bir gezegen olduğunu işaret ediyorsa da, büyük ihtimalle bir çarpışma sonucunda bu yörüngedeki gezegen parçalanmış ve parçalardan küçük bir kısmı kuşağı oluştururken, asıl büyük parça Neptün gezegeni olarak Uranüs’le Plüton arasındaki yerini yörünge edinmiştir. Zira aynı Bode yasasına göre orada Neptün diye bir gezegenin olmaması gerekmektedir.
4. Burada bir başka imge, kardeşleri tarafından terk edilen Hazreti Yusuf’un, bulundukları ülkeden geçmekte olan bir kervan tarafından Mısır’a götürülmesidir. Bu imgeye göre Hazreti Yusuf’u simgeleyen gezegenin bilinmeyen bir zaman diliminde, güneş sistemine dahil olmayan bir yıldızın veya kuyrukluyıldızın çekimine kapılıp, bu yıldızın yörüngesine hapsolunarak güneş sisteminin dışına çıkmak zorunda kaldığını önerebiliriz. (Ayet 19 ve 21)
5. Hazreti Yusuf Mısır’a götürüldüğüne göre, onu simgeleyen gezegen nereye götürülmüş olabilir? Bu konuda Mısır firavunlarının (krallarının) simgesi kabul edilen, Mısır’da öldükten sonra yeniden canlanıp yaşayacakları yer olduğuna inandıkları Sirius yıldızı (Akyıldız) ve Osiris kültünü simgeleyen hemen bitişiğindeki Orion (Avcı) takımyıldızı akla gelmektedir. Antik Mısır’ın önemli tanrıçalarından İsis’in gökyüzündeki karşılığı da Akyıldız’dır. Osiris ve İsis, Mısır’ın kurucuları olarak kabul edilir. Bilindiği gibi ana takımyıldız Orion (Avcı)’dur ve iki yanında avcının köpekleri olan Büyük Köpek ve Küçük Köpek takımyıldızı bulunmaktadır.
Sirius (Akyıldız), Büyük Köpek takımyıldızının bir üyesi gibi görünüyorsa da sistemimizin Güneş’ine en yakın altı yıldızdan biridir, dünyamıza uzaklığı 8,5 ışık yılıdır.
6. Bu durumda Hazreti Yusuf Mısır’a götürüldüğüne göre, onu sembolize eden gezegenin de Orion takımyıldızının ve özellikle Sirius yıldızının (Akyıldız) bulunduğu yere kadar götürülmüş olması düşünülebilir. Sümer, Mısır ve Güney Amerika söylencelerinde de Venüs’ün, Güneş sistemini belirli bir süre terk ettiği ve gücünü kaybetmiş olarak (büyük ihtimalle parçalanıp bazı parçalarını başka yerlerde bırakarak) geri döndüğüne ilişkin izler bulunmaktadır. Çin kaynaklı ve bilinmeyen bir zamanda çizilmiş bazı haritalarda da Venüs, Sirius yıldızına ve Orion takımyıldızına yakın bir konumda gösterilmiştir.
7. Ancak Hazreti Yusuf’un Venüs gezegenini simgelediği kabul edildiği takdirde suredeki imgeler yerli yerine oturmamaktadır.
Zira söylencelere ve Çin haritalarına göre Venüs güneş sistemini bir şekilde terk ettikten sonra sisteme geri döndüğü halde, Surede Hazreti Yusuf baba diyarına geri dönmemekte, Güneş’i simgeleyen babası, Ay’ı simgeleyen annesi veya kızkardeşi ile diğer gezegenleri simgeleyen kardeşleri onun bulunduğu ülkeye gelmekte ve önünde secde etmekte, yani Hazreti Yusuf’a tabi olmaktadırlar.
Bu durumda, Hazreti Yusuf’u temsil eden gezegen, Güneş sistemimizin bir üyesi olmakla birlikte, bir etkiyle sistemden ayrılmış ve Samanyolu’nda bir yerlere götürülmüş ve orada bir yerlerde, belki de Orion yakınlarında bir takımyıldızın parlak bir üyesi olarak hayatını devam ettirmektedir.
Büyük ihtimalle de Hazreti Yusuf’u temsil eden gezegen/yıldız, Sirius (Akyıldız)’tur. (NOT: Sirius İsistir) Bilindiği gibi Akyıldız, Boğa takımyıldızındaki Aldebaran gibi, Büyük Köpek takımyıldızının bir üyesi olarak kabul edilse de, Güneş sistemine yakınlığıyla diğer üyelerden farklı durmaktadır. Ve Akyıldız, Kur’anı Kerim’de ismiyle birlikte sözü edilen tek yıldızdır. Necm suresinin 49’uncu ayetinde “Şi’ra yıldızının da Rabbı O’dur” denilmekte, böylelikle bazı kavimlerin bu yıldızı Rab yani tanrı olarak kabul ettiği, oysa böyle bir özelliğinin olmadığı, Şi’ra yıldızının Rabbının da Allah olduğu vurgulanmaktadır. Antik Mısırlıların ve Cahiliye döneminde bazı Arap kabilelerin bu yıldızı tanrı olarak kabul ettiği bilinmektedir.
Hatta Amerika, Avrupa ve Türkiye’de bazı grupların bu yıldıza kutsallık izafe ettiği, ABD’de bazı tarikatların Sirius yıldızına götürüleceklerine inanarak toplu intiharlara kalkıştıkları bir gerçektir.
8. Bilindiği gibi Güneş sistemi Samanyolu Galaksisi merkezi çevresinde ve belirli bir yörüngede dönmesine devam etmektedir. Bu dönüş sırasında Güneşten daha parlak bir yıldızın etkisi altına girmesi mümkündür, hem de herhangi bir çarpışma veya çatışma olmadan; Hazreti Yusuf’un anne, baba ve kardeşlerine “Güven içinde Allah’ın iradesiyle Mısır’a girin!” dediği gibi. Bu durumda iki güneşli bir sistem söz konusu olacaktır.
Bir zamanlar olduğu gibi. Zira Güneş’i simgeleyen Hazreti Yakup’la en parlak gezegeni simgeleyen Hazreti Yusuf bir zamanlar birlikte yaşıyorlardı, sistemdeki diğer gezegenlerle ve Ay’la birlikte.
Astronomik verilere göre de Güneş sistemimizin Galaksi çevresindeki dolanım yörüngesi, Güneş’ten çok daha büyük bir güneş olan Sirius yıldızının çok yakınından geçmektedir.
9. İki güneşli bir sistem, şu ayetlerin açıklanmasına da yardımcı olacaktır :
a. İlk konu Kehf suresinde (83-92. ayetler) anlatılan Zülkarneyn’in yaptığı yolculuklardan birkaçıdır :
– (Ey Muhammed! Sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki, size ondan bir anı anlatacağım (83):– Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve güç sahibi yaptık ve ona istediği her şeyden bir SEBEB (istediği her şeye ve her yere ulaştıracak bir araç, bir yol) verdik (84).
– O da bir sebebi izledi (bir yol tutup gitti, bir vasıtayla gitti) (85).
– Nihayet Güneş’in battığı yere ulaştığında, onu (Güneş’i) kara balçık şeklindeki bir AYN’da (gözde, gözede, kaynakta, karadelikte) batıyor olarak buldu. Onun (Güneşin) yanında (yakınında, egemenlik alanında) bir de kavim (insan topluluğu) buldu. Bunun üzerine Zülkarneyn’e dedik ki : “Ey Zülkarneyn! Dilersen onlara azap edersin, dilersen de haklarında güzel bir davranışı esas alırsın, (bunlardan birini uygulamakta serbestsin)” (86).
– Zülkarneyn şöyle dedi: “Kim zulmederse ona azap ederiz. Sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmedik bir azaba çeker (87). Fakat her kim de iman edip yararlı bir iş yaparsa, ona da mükafat olarak en güzel akıbet (cennet) vardır ve ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz (88).
– Sonra bir sebebi daha izledi (89).
– Bir süre sonra Güneş’in doğduğu yere varınca, onu (Güneş’i) kendilerine ondan (Güneş’ten) başka bir örtü yapmadığımız bir kavmin üzerine doğar buldu (90).
– İşte böyle! Biz, onun yanında olan her şeyi hubr olarak (bütün inceliklerini ve hakikatini bilme bakımından) kuşatmıştık (91).
– Sonra da başka bir sebebi izledi (92).
Güneşin doğması veya batması söz konusu olmadığına, yani bu ifadeler mecaz olarak kullanıldığına, Güneş’in ve Ay’ın belirlenmiş bir yörüngede döndüğü ve belirlenmiş bir yere doğru hareket ettiği Kur’anı Kerimin ifadesi olduğuna göre, ayetlerden Zülkarneyn’in dünyanın en doğusuna ve en batısına gittiği anlamını vermenin doğru olmadığını sanıyorum. Dünya yaklaşık küre şeklinde olduğuna ve sürekli olarak batıdan doğuya doğru döndüğüne göre, dünyanın en batısı veya dünyanın en doğusu ifadeleri de doğru olmasa gerektir.
Ayetlerde kullanılan kelimeler de doğu ve batı anlamına gelmemekte, güneşin doğuş yeri (büyük ihtimalle ilk oluşum yeri ve/veya bir başka güneşle birlikte doğuş yeri) ve güneşin batış yeri (büyük ihtimalle kayboluş yeri, yok oluş yeri) manasına gelmektedir.
Kanaatime göre ayeti kerimelerde, güneş sisteminin Samanyolu galaksisi çevresindeki dönüşü sırasındaki iki durum, iki olay anlatılmaktadır. Zaman kavramı izafi olmakla birlikte, Zülkarneyn’in yolculuğu zamanda yapılan bir yolculuk olsa gerektir. Güneşin batmakta olduğu yerin kara balçık şeklinde bir göze olarak tanımlanması, günün birinde, Güneş sisteminin bir karadelikte yok olacağını düşündürmektedir. Güneşin doğduğu yer ise kanaatime göre Güneş sistemimizin iki güneşli bir sistem haline dönüştüğü ve/veya dönüşeceği zamanı anlatmaktadır. Zira Kuranı Kerimde insanların örtüsü olarak gece anılmaktadır (Furkan Suresi Ayet 47, Nebe Suresi Ayet 10) ve söz konusu yerde yaşayan insanların güneşten korunacakları bir örtü, yani gece bulunmamaktadır. Bu da dünyamızın, zamanın belirli bir kesitinde iki güneşli olduğunu ve/veya iki güneşli hale geleceğini anlatmaktadır.
b. Rahman Suresinin 17’nci ayetinde “(O Allah), iki doğunun ve iki batının Rabbıdır” buyurulmaktadır. İki doğu ve iki batı konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Örneğin, her gün değişmekle birlikte yaz ve kış mevsimlerinde güneşin doğduğu ve battığı en uç noktaların, güneşin ve ayın doğduğu ve battığı yerlerin, hem güneşin hem de diğer tüm varlıkların doğusunun ve batısının, yerkürenin iki yarısına göre doğunun ve batının, akıl ve şuur gibi görünmeyen varlıkların ışınlarının doğusunun ve batısının kastedilmiş olabileceği belirtilmiştir.
Bu durumda ayetten kastedilen mananın, dünyamızın iki güneşli bir sistem içinde bulunduğu veya bulunacağı zaman kesitindeki durumunu anlattığı da söylenebilir ki daha mantıklı olan da budur. Zira iki Güneş söz konusu olacağından iki doğu ve iki batı ifadesi daha anlaşılır hale gelmektedir. Doğrusunu Allah bilir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Güneş sistemimize dahil ve fakat Kuiper Kuşağı dışında 4 gezegen daha keşfedilmeyi beklemektedir.
GÜNEŞ SİSTEMİNDEKİ 4 KAYIP GEZEGEN
(YUSUF SURESİNE FARKLI BİR BAKIŞ)
GİRİŞ
BAŞLARKEN
SÖZÜN ÖZÜ
Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerimde, hakkında çok az şey bildiğimiz gerçekleri (ayetleri) misal yoluyla açıklar.
Yusuf Suresi bunlardan yalnızca biridir.
Hazreti Yusuf, bir gece rüyasında, güneşin, ayın ve on bir tane gezgin yıldızın (gezegenin) kendisine secde ettiğini görür. Rüyasını anlattığı babası uyarıda bulunur: Sakın rüyanı kardeşlerine anlatma, sana zararları dokunur.
Hazreti Yusuf’un babası (güneş), annesi (ay) ve 11 tane kardeşi bulunmaktadır. 10 üvey ağabey ve anne baba bir küçük kardeş.
Sonrası malum… Kuyuya atılışı, bir kervanın kuyudan kurtarışı, Mısır’a götürülmesi, köle olarak satılması, vezirin hanımı Züleyha’nın iftirası, zindana atılışı, Mısır kralının rüyasını yorumlaması ve Mısır’a kral yetkili vezir oluşu, babasının, annesinin ve kardeşlerinin Mısır’a gelişi, Hazreti Yusuf karşısında secdeye kapanışları…
Diğer bir deyişle güneş, ay ve 11 gezegenin, Hazreti Yusuf’un temsil ettiği diğer bir güneş sistemindeki misafir gezegene tabi oluşları…
Hazreti Yusuf’un temsil ettiği gezegen nerede? Güneş ve ay dışındaki 11 gezegenden, keşfedilmeyi bekleyen üçü hangi karanlık bölgede gizleniyor.
İlerleyen sayfalarda bunların cevabını bulmaya çalışacağız. Yardım Kâinatın Yaratıcısından.
GÜNEŞ SİSTEMİ
PANORAMA
Kısaca belirtmek gerekirse merkezde, yıldızlardan bir yıldız olan Güneş bulunmaktadır. Güneşten dışa doğru sırayla Merkür, Venüs, Dünya ve Mars gezegenleri bulunur. Ayrıca Dünyanın bir, Mars’ın ise iki adet ayı bulunmaktadır.
Bu ilk dört gezegenden sonra Dövülmüş Bilezik adı verilen Asteroid Kuşağı vardır. Bu kuşakta bugün 600.000 adet asteroit ve cüce gezegen bulunmaktadır. 2005 yılında bu kuşakta keşfedilen asteroit sayısının 7.000 civarında olduğu dikkate alınırsa bu bölgede sürekli keşif yapıldığı veya dış uzaydan güneşe doğru gelen birçok kaya parçasının bu bölge yörüngesine yakalandığı ve burada ikamete mecbur kaldığı düşünülebilir.
Asteroid Kuşağından sonra sırasıyla Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün gezegenleri vardır. Bu gezegenler, güneşe yakın iç gezegenlere göre çok büyüktür. Jüpiter’in 67, Satürn’ün 56, Uranüs’ün 27, Neptün’ün ise bilinen 14 uydusu (ayı) bulunmaktadır.
Günümüz astronomi bilimine göre güneş sistemine ait gezegenler burada sona ermektedir.
Neptün gezegeninden sonra Kuiper adı verilen ikinci bir kuşak bulunmaktadır. Bu kuşaktan sonra derin bir boşluk ve sonrasında Oort Bulutu güneş sistemini çevrelemektedir.
KUİPER KUŞAĞI
Neptün gezegeninden sonra ilk 8 gezegeni kuşatan simit şekilli Kuiper Kuşağı adlı bölge, henüz ayrıntılarıyla keşfedilmiş değildir. Bölge, küçük gezegenler kuşağı olarak nitelendirilmektedir. Ayrıca kısa dönemli kuyrukluyıldızların da mekânıdır.
Şimdiye kadar bu kuşakta, başta Plüton, Charon, Eris, Sedna, Triton olmak üzere çapı 100 kilometreden büyük 70.000 cüce gezegen keşfedilmiştir.
Kuiper kuşağı, soğuk bir bölgedir. Sanki bir buzdağı parçalanmıştır ve parçacıklar bu bölgede yüzmektedir. Kuiper Kuşağındaki asteroitler ve gezegenimsiler, buz tutmuş kayalardan oluşmaktadır.
Ayrıca bu kuşağa Kuiper Uçurumu da denilmektedir. Çünkü bölge sonunda, kaya yoğunluğu birdenbire azalmaktadır.
BOŞLUK
Kuiper Uçurumundan sonrası, derin ve karanlık bir boşluk… Bu karanlık boşlukta ne gibi varlıkların olduğu da bilinmemektedir.
Bu haliyle Kuiper Kuşağı ile Oort Bulutu arasındaki bölge, Yunan mitolojisinde adı geçen Tartaros’a benzemektedir. Sanki bir kuyu, bir zindan veya ruhlar âlemi…
Boşluğun sebebi olarak, Kuiper Kuşağının ötelerindeki Gezegen X’in buradaki kaya parçalarını kendisine çektiği ve bütünleştiği, boşluğun bu nedenle oluştuğu varsayımı ileri sürülmektedir.
Ancak yine de bu bölgenin misafirleri bulunmaktadır. Anayurdu Kuiper Kuşağı olan misafirler…
Bunlardan en bilineni Plüton’dur. Her ne kadar Kuiper Kuşağının iç sınırında yer alıyorsa da yörüngesinin dörtte üçlük bölümünü Kuiper dışındaki boşlukta geçirir.
Güneş sistemine dâhil olup da yörüngesi Kuiper Kuşağından sonraki boşluğa (mitolojik ifadeyle Tartaros’a) uzanan birkaç adet Plüton benzeri cüce gezegen de keşfedilmiştir.
Bunlardan ilki 2003 yılında keşfedilen Sedna’dır. Plüton benzeri kızılımsı bir gök cismidir. Plüton’un üçte ikisi kadardır. Yörüngesinin güneşe en uzak noktası yaklaşık 139 milyar kilometredir. Yani Kuiper Kuşağından sonra Tartaros boşluğunda yaklaşık 130 milyar kilometre daha ilerlemektedir. Yörüngesini 12.050 yılda tamamlamaktadır.
İkincisi, 2005 yılında keşfedilen Eris’tir. Önce Zeyna ismi verilmişse de değiştirilmiştir. Yörüngesinin güneşe en uzak noktası yaklaşık 14 milyar kilometredir. Yani Kuiper Kuşağından sonra Tartaros boşluğunda yaklaşık 7 milyar kilometre daha ilerlemektedir. Yörüngesini 557 yılda tamamlamaktadır. Plüton’dan daha büyüktür.
Üçüncüsü, 2012 yılında keşfedilen VP113’tür. Henüz isim verilmemiştir. Yörüngesinin güneşe en uzak noktası yaklaşık 66 milyar kilometredir. Yani Kuiper Kuşağından sonra Tartaros boşluğunda yaklaşık 59 milyar kilometre daha ilerlemektedir.
Dördüncüsü, 2012 yılında keşfedilen GB174’tür. Henüz isim verilmemiştir. Yörüngesinin güneşe en uzak noktası yaklaşık 100 milyar kilometredir. Yani Kuiper Kuşağından sonra Tartaros boşluğunda yaklaşık 92 milyar kilometre daha ilerlemektedir.
Beşincisi, 2012 yılında keşfedilen CR105’tir. Henüz isim verilmemiştir. Yörüngesinin güneşe en uzak noktası yaklaşık 62 milyar kilometredir. Yani Kuiper Kuşağından sonra Tartaros boşluğunda yaklaşık 54 milyar kilometre daha ilerlemektedir.
Altıncısı, 2005 yılında keşfedilen VX3’tür. Henüz isim verilmemiştir. Yörüngesinin güneşe en uzak noktası yaklaşık 462 milyar kilometredir. Yani Kuiper Kuşağından sonra Tartaros boşluğunda yaklaşık 456 milyar kilometre daha ilerlemektedir.
Ayrıca Sedna’dan daha ileri mesafeleri dolaşan 2015 ER61, 2003 BL76 gibi kuyrukluyıldızlar bulunmaktadır.
Keşifler devam edecektir. Çünkü henüz mitolojik anlamda Tartaros denilen Kuiper Kuşağıyla Oort bulutu arasındaki boşlukta olması gereken 4 (veya 3) devasa gezegen keşfedilmeyi beklemektedir.
OORT BULUTU
Kuiper kuşağından sonraki bu derin ve uzun boşluktan sonra tüm güneş sistemini Oort Bulutu (küresel kabuk) sarmaktadır. Oort Bulutu, uzun dönem kuyrukluyıldızlardan oluşmaktadır. Ancak bulutsu kuşağın bünyesinde bulunanların bilgisi, Kuiper Kuşağı bilgisinden daha azdır.
Güneşin çekim gücü, daha zayıf biçimde Oort Kuşağını da etkisi altına almaktadır, Güneş Sisteminin kütleçekimsel sınırıdır. Dolayısıyla Oort Bulutu da Güneş Sistemine dâhil edilmektedir.
Bu kuşaktaki kuyruklu yıldızların donmuş (buz) halde olduğu ve sayısının yüz milyarla bir trilyon arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Bu kuyruklu yıldızlar, güneşe veya güneş sisteminin dışına doğru hareket edebilirler. Bu harekete güneşin çekim gücü sebep olabileceği gibi, yakınlardaki Alfa Centauri (Santorlar) yıldız sisteminin veya moleküler bulutların yahut galaksi merkezinin çekim / itme gücü de sebep olabilir.
Oort Bulutunda yer alan gök cisimleri temel olarak amonyak, metan ve su buzundan meydana gelmiştir. Ancak Asteroid Kuşağındaki kayalara benzer parçalar da bulunmaktadır. C/2014 S3 bunlardan biridir. Güneş sisteminin erken doğum evresinde meydana geldikleri ve bozulmadan kaldıkları için güneş sisteminin doğum belgeleri olarak işlev görürler. Güneş sistemi oluştuktan sonra kütle çekimi etkisiyle daha büyük gök cisimlerini de meydana getirmiştir ama diğer büyük gezegenlerin, özellikle Jüpiter gibi gaz devlerinin etkisi ile güneş sistemi dışına itilen daha küçük gök cisimleri Oort Bulutunu meydana getirmişlerdir.
1996 yılında Dünya’nın sadece 15 milyon km yakınından geçen Hyakutake Kuyruklu Yıldızı, Oort Bulutundan ayrılıp yaklaşık 17.000 yıl süren bir yolculuktan sonra Dünya’ya teğet geçişini yapmıştır.
Oort Bulutundan gelip, uzun süreli yolculuk yapan bir başka kuyruklu yıldız Hale-Bopp Kuyruklu Yıldızı ise Dünya’ya 197 milyon km yakından geçmiştir.
Her ne kadar şu an Kuiper Kuşağında bulunsa da, efsanevi kuyrukluyıldız Halley’in de aslen Oort Bulutundan geldiği iddialar arasındadır.
Belirtelim ki güneş sistemi küreye yakın bir yumurtaya benzer. Oort Bulutu bu yumurtanın kabuğunu oluşturur, kabuğun içini saran zar da Hills Bulutuna benzer. Biraz küçük olmak şartıyla yumurtanın sarısı da güneş kabul edilebilir. Ancak güneş ve gezegenler, belirgin bir düzlem oluştururlar.
UZAKLIKLAR
Merkür’ün Güneşe uzaklığı yaklaşık 57 milyon km, Venüs’ün uzaklığı 110 milyon km, Dünya’nın uzaklığı 149.597.870.691 m (1 AB veya AU), Marsın uzaklığı ise 230 milyon km’dir.
Asteroid Kuşağının (Dövülmüş Bileziğin) Güneş’e uzaklığı, iç çemberinde yaklaşık 372 milyon km, dış çemberinde ise yaklaşık 523 milyon km’dir. Dolayısıyla Asteroit Kuşağının eni yaklaşık 150 milyon km, yani Dünya ile Güneş arasındaki mesafe kadardır.
Genel anlamda Asteroit Kuşağı ile Güneş arasına İç Güneş Sistemi, sonrasına ise Dış Güneş Sistemi denilmektedir. İç ve dış Güneş sisteminde 4’er adet gezegen bulunmaktadır. Güneşle Kuiper Kuşağı arası için İç Güneş Sistemi diyenler de bulunmaktadır.
Dış Güneş Sisteminin ilk gezegeni Jüpiter’in Güneş’e uzaklığı 780 milyon km, Satürn’ün uzaklığı 1 milyar 438 milyon km, Uranüs’ün uzaklığı 2 milyar 970 milyon km, Neptün’ün uzaklığı 4 milyar 568 milyon km’dir.
Sonrasında başlayan Kuiper Kuşağının Güneş’e uzaklığı, iç çemberinde yaklaşık 4 milyar 500 milyon km, dış çemberinde ise yaklaşık 8 milyar 250 milyon km’dir (30 – 55 AB). Dolayısıyla Kuiper Kuşağının eni yaklaşık 3,5 – 4 milyar km civarındadır.
Kuiper Kuşağından sonra devasa bir boşluk (?) uzanır. Boşluğu da küre şeklinde Oort Bulutu (Kuşağı) sarar. Oort bulutunun Güneş’e uzaklığı iç çemberde yaklaşık 7 trilyon 500 milyar kilometre (50.000 AB), dış çemberde yaklaşık 15 trilyon kilometredir (100.000 AB).
Bu durumda Kuiper Kuşağı ile Oort Bulutu arasındaki mesafe yaklaşık 7 trilyon 490 milyar km olmaktadır.
Proxima Centauri yıldızının güneşe uzaklığı ise 40 trilyon kilometredir.
KORUNMUŞ TAVAN
Enbiya suresinin 32. ayetinde Kâinatın Yaratıcısı şöyle buyurur: “Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık, onlar ise bunun (gökyüzünün) ayetlerinden yüz çeviriyorlar.”
Birçok yorumcu “korunmuş tavan” terimini atmosfer olarak kabul etmiş ve “dünyanın koruyucu tavanı” anlamı yüklemiş, buna karşı da Hristiyan misyonerlerce “mahfuzan” kelimesinin etkin değil edilgen (ismi fa’il değil ismi mef’ul) bir kelime olduğu belirtilerek, ayetin mucize kabul edilmesiyle ilgili alaycı eleştiriler getirilmiştir.
Oysa asıl mucize “koruyucu tavan” değil “korunmuş tavan” terimindedir.
Herkes bilir ki “tavan” kelimesi altta bulunanı koruyucu işleve sahiptir. Bu anlamda atmosfer dünyanın koruyucu tavanıdır. Evin tavanının yağmurun, karın, taşın, tozun evin içine girmesini önlemesi gibi, dünyanın en yakın tavanı olan atmosfer de dünyaya ulaştığında çok fazla zarar verecek olan asteroitlerden, meteorlardan, elektromanyetik dalgalardan, uzayın dondurucu soğuğundan, güneş dâhil yıldız patlamalarıyla yayılan parçacıklardan dünyamızı korur.
Tavan bir başka görev daha yapar, evin içinden yukarıya doğru gidişi de engeller. Örneğin sıcak hava yükselir, tavan ise bunu engelleyerek evin soğumasını önler. Böyle olmasaydı, dünya soğur ve yaşanmaz hale gelirdi.
Nasıl ki atmosfer, dışarıdan atmosferi yararak dünyaya ulaşmaya çalışanları yakıcı / eritici bir etkiye sahipse, dünyadan uzaya gitmek isteyenleri de yakıcı / eritici etkiye sahiptir. Uzaya gönderilen araçlar bu nedenle teflon gibi ateşe dayanıklı maddelerle kaplanarak yolculuğa başlatılmaktadır. Şeytanlar ve cinler ise ateşten yaratıldıkları için yanmaktan en fazla korkan varlıklardır.
Atmosfer, dünyadan uzaya doğru 5 asıl ve 2 ek katmandan oluşmaktadır.
Gazların en yoğun olduğu ilk katman Troposfer, 9 ile 17 kilometre arasında değişen kalınlığa sahiptir. Meteorolojik tüm faaliyetlerin meydana geldiği katmandır.
İkinci katman Stratosfer yalnızca yatay rüzgârların bulunduğu 50 kilometre kalınlığındaki tabakadır. Ozon gazlarının bir kısmı da bu katmanın üst bölümlerinde bulunur.
Üçüncü katman 80 kilometre kalınlığındaki Mezosfer tabakasıdır. Kendi içinde Ozonosfer ve Kemosfer tabakalarından oluşur. Küçük çaplı göktaşları bu tabakada eriyerek buharlaşır. Güneşten yayılan zararlı ultraviyole ışınlarının alt katmanlara geçişi de bu katmanda engellenir.
Dördüncü katman olan Termosfer yaklaşık 500 kilometre kalınlığındadır. Gazların iyonlaştığı tabakadır.
Beşinci katman olan Ekzosfer, az miktarda hidrojen ve helyum atomlarından oluşmaktadır. Kesin sınırı belli değildir. Yerden yaklaşık 10.000 kilometre yüksekliğe kadar ulaştığı tahmin edilmektedir. Dünyanın tamamını saran atmosferin son katmandır.
Altıncı oluşum İyonosfer katmanıdır. Dünya atmosferinin dış kuşağıdır. Kalınlığı zamana ve mevsime göre değişiklik gösterir. Elektromanyetik dalgalar için yansıtma veya ışıma eylemlerini düzenler. Aynı zamanda da dünyadan yükselen elektromanyetik dalgaların bir kısmını geri yansıtır. Radyo ve haberleşme bu suretle sağlanır.
Yedinci katman Manyetosfer tabakasıdır. Mıknatısküre veya Çekimküre adıyla da bilinir. Bu bölgeye Van Allen Kuşağı adı da verilmektedir. Dünyayı tümüyle çevrelemeyen kuşak iki bölümden oluşmaktadır.
Gelelim koruyan tavanın aynı zamanda korunmuş olmasına.
Atmosferi koruyan ilk etmen atmosferden sayılmayan Van Allen Kuşaklarıdır. Dünyanın manyetik alanının oluşturduğu Manyetosfer (Van Allen Kuşakları) dünyanın bir nevi Auarasıdır. Dünyanın merkezindeki demir ve nikel gibi ağır metallerin, yerküre çekirdeğinin hareketleri neticesinde oluşan mıknatıslanma ile oluşur. Dünyanın on binlerce kilometre üstündeki bu kuşaklar, Güneş rüzgârlarından ve uzaydan gelebilecek diğer öldürücü / yok edici enerji ve parçacıklardan hem atmosferi hem de yeryüzündeki canlıları korumaktadır. Kutup Işıması denilen olay da bu katmanda oluşmaktadır.
Van Allen Kuşakları, tıpkı ağını kurmuş bir örümceğe benzer. Dışarıdan geleni yakala ve temizle (yok et veya dışarıda tut).
Ancak Ankebut suresinin 41’nci ayeti dikkate alınırsa bu koruyuculuk, Sünnetullah ölçüsündedir. Eğer Allah (CC) ağın parçalanmasına, koruma kalkanının görevini yapamaz hale gelmesine karar verirse, uzaydan yola çıkanlar yeryüzüne yine de ulaşacaktır. Surede helak edilen kavimler anlatıldıktan sonra 41. ayette şöyle buyurulur: “Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendisine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!”
Evrenin bir yerlerinde bir yıldızın ömrü sona erer ve patlar (Nova, Süpernova, Hipernova, Gamma Işın Patlaması…). Patlama sonucu hem enerji hem de enerji önünde sürüklenen madde parçacıkları uzaya savrulur ve dalgalar halinde uzayda ilerler. Bu enerji ve parçacıklar, o kadar güçlüdür ki rastladıkları yıldızları veya gezegenleri parçalayabilir.
Bu nedenle uzayda ilerleyen enerjinin ilk temasıyla yıldızlar ve gezegenler, içsel enerjilerini dışa doğru yayarak bir enerji kalkanı oluşturur ve kendilerine çarpacak enerji bombardımanından korunmaya çalışırlar. Satürn ve dünyamızın kutup bölgesinde açıkça görülen bu enerji kalkanına kutup ışıması, ışıma, Aura gibi adlar verilmektedir.
Atmosferi koruyan ikinci etmen dünyanın uydusu olan Ay’dır. Ay, dünyanın koruyucu muhafızı gibidir. Dışarıdan gelen etkileri, güçlü çekim gücüyle kendisine çekmekte, birçok tehlikeli meteor veya elektromanyetik dalganın dünyaya ulaşmasını ya bertaraf etmekte yahut hafifletmektedir.
Dünya atmosferini koruyan üçüncü etmen Dövülmüş Bilezik adı verilen Asteroit Kuşağıdır. Bir bilezik gibi, bir zincir gibi ilk 4 gezegeni kuşatmış ve koruma altına almıştır. Uzaydan güneş sistemine giren göktaşlarının çoğunluğu bu bantta tutulmakta ve bu yörüngede ikamete mecbur edilmektedir. Bu nedenledir ki 2006 yılında 5000 civarında olan kuşaktaki asteroit sayısı şu anda 600.000 civarına yükselmiştir.
Üstelik bu koruma yalnızca dünyaya değil, Ay’a, Venüs’e, Mars’a, Merkür’e de yöneliktir.
Bir sonraki koruma kalkanı ise Kuiper Kuşağıdır. Kuiper Kuşağı, Neptün, Uranüs, Satürn ve Jüpiter’i dıştan gelecek etkilere karşı koruduğu gibi Asteroid kuşağını ve iç gezegenleri de korumaktadır.
Bilinen son koruma kalkanı ise Oort Bulutudur. Her kuşak kendisinden önceki dört gezegeni koruduğuna göre Oort Bulutu Kuiper Kuşağı dışında hangi varlıkları (gezegenleri) korumaktadır?
Gezegenler bu kadar mı? Bu kadar dersek Yusuf Suresini inkâr etmiş oluruz.
GÜNEŞ SİSTEMİNİN OLUŞUMU
(ASTRONOMİ VE EPOPE)
BAŞLANGIÇ
Astronomik teoriye göre 4,6 milyar yıl önce güneş sisteminin Samanyolu Galaksisinin kollarından biri olan Orion kolunun yakınında dev bir moleküler bulutsu bulunmaktadır. O bölgede henüz yıldız ve gezegenler oluşmamıştır. Bulutsunun genişliği, birkaç ışık yılı olarak tahmin edilmektedir.
Bulutsu, çevredeki birkaç yıldızda oluşan süpernova patlamasının şok dalgaları sonucunda çökmüş, öncelikle güneş oluşmuştur. Güneşin çevresinde dönen toz bulutu şeklindeki materyalin gezegenler haline dönüşmesi ise milyonlarca yılı bulacak, bu oluşumlar ve oluşumların birer yörüngeye sahip olması sırasında çok sayıda itişme, kakışma ve çarpışma meydana gelecektir.
Yunan Destanları BİR YÖNÜYLE bu oluşum sürecini ve çevredeki takımyıldızlarla meydana gelen etkileşimi alegorik biçimde anlatır.
Antik Yunan destanlarındaki 12’li tanrılar sistemi, bir bakıma 12 gezegeni anlatır ve güneş, bu sistemde hiçbir zaman yönetici gezegen (baş tanrı) olarak kabul edilmemiştir.
Gezegenleri iyi anlayabilmek için Antik Yunan destanları önemlidir. Öncelikle belirtelim ki, tüm temel bilgiler ve isimler Hazreti Âdem’e öğretilmiştir. Bu bilgiler kuşaktan kuşağa iletilmiş, bu iletim sırasında birçok değişikliğe uğramış, bir kısmı unutulmuş ve insan hayaline dayalı bir kısım bilgiler de eklenmiştir. İncil ve Tevrat’ın başına gelenlerle benzerlik gösterir. Antik Yunan destanları, aslında antik Mısır rahiplerinden alınan ve Helenizm’e uyarlanan bilgilerdir.
Yunan mitolojisinde henüz yeryüzüyle gökyüzü ayrılmamışken birleşik varlık şeklinde var olan bulutsu Khaos (Kaos) olarak nitelendirilir, henüz bir nizam (sistem) yoktur.
Bulutsular, süpernova şeklinde patlayıp ölen yıldızların parçacıklarıdır, yani toz halindeki metal – toprak – gaz birleşimidir. Bulutsular, yıldızların ve gezegenlerin doğum yerleridir. Yunan mitolojisinin ana eksenini gezegenlerin oluşumu oluşturduğundan, güneş arka plana itilmiştir.
Yunan mitolojisine göre Kaos’tan ilk olarak Gaea (Gaia, Terra) oluşur. Gaea, güneş oluştuktan sonra bulutsunun kalan kısmıdır. Kaos devam etmektedir.
Gaea, mitolojide Toprak Ana olarak nitelendirilmesi nedeniyle hatalı şekilde Dünya olarak yorumlanmıştır. Ancak bu yorumu da yadsımamak gerekir. Çünkü Gaia parçalara ayrılıp gezegenler oluşmuş ve geride Dünya kalmış olabilir.
Yunan mitolojisine göre de Gaia’dan (enerji merkezi olan Güneş dışındaki bulutsu varlıktan) ilk ayrılan devasa varlık Uranos (Uranüs gezegeni) olur. Bulutsu 2 devasa yığıntı (Gaia ve Uranos) haline gelmiş ve yıldızlarla süslü gökyüzü ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de Gaia yer, Uranos ise gökyüzü olarak nitelendirilmiştir. Hesiodos da, Uranüs’ü “yıldızlı baba” olarak tanımlar.
Ayrıca Gaia’dan iki varlık daha oluşur. Bunlardan biri Pontus (deniz, su) adlı bir varlıktır ve Gaia’nın çevresini sarar (Kuiper Kuşağı ile Oort Bulutu gibi). İkincisi ise bulutsunun yoğunlaşmasıyla bulutsu dış sınırına paralel olarak oluşan Tartaros’tur.
Tartaros, konumuz bakımından önemli olduğu için biraz ayrıntılı anlatalım.
TARTAROS
Kur’an-ı Kerimde, Enbiya suresinin 30’uncu ayetinde şöyle buyurulur: “İnkâr edenler görmediler mi ki, göklerle yer bitişik idi. Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?”
Yunan mitolojisi ile devam edelim: Güneş çevresinde kararsız şekilde dönmeye devam eden Gaia ile Uranos arasındaki ilişkiden (çarpışmalardan) üç tür varlık oluşacaktır.
Bunlardan ilki 3 adet Kykloptur. Bunlar Brontes (Gökgürültüsü), Steropes (Parıltı) ve Arges (Şimşek) adlı varlıklardır. Kykloplar, alınlarının ortasında tek gözleri olan ve Tartaros’un (yeraltının) ateşini gökyüzüne taşıyan varlıklar olarak tanımlanmaktadır. Zaman zaman dünya göğüne misafir olan, önlerinde ateşten göze benzeyen parıltı, arkalarında uzun kuyruğuyla dolaşan kuyrukluyıldızlara ne kadar çok benziyorlar değil mi? Dünya göğünde çıplak gözle görülen en belirgin kuyrukluyıldız sayısı da üçtür: Halley, Shomaker-Levy ve Hale-Bopp… Shomaker-Levy, 1994 yılında Jüpiter’e çarpmıştır. Kykloplar büyük ihtimalle Oort Bulutunu oluşturan kuyrukluyıldızlardır. Çünkü büyük kuyrukluyıldızlar Oort Bulutundadır.
İkincisi Hekatonkheir denilen yine 3 adet varlıktır. Bunlar Kottos (öfke), Briareus (güç) ve Gyes (dehşet) adını taşırlar. Bunlar elli başlı ve yüz kollu varlıklar olarak tanımlanır. Büyük ihtimalle bunlar çevresinde çok sayıda uydusu bulunan devasa oluşumlardır.
Gücü elinde tutan Uranüs, önce Kyklopları, sonra da Hekatonkheirleri Tartaros’a hapseder. Çünkü bu yaratıkların hem biçiminden iğrenmiştir hem de iktidarını elinden alacaklarından korkmuştur.
Ve Uranos – Gaia çarpışması devam eder. Üçüncü olarak da bu çarpışmalardan 12 adet Titan oluşur. Bunlara Kronos (Satürn), Iapetos, Okeanos, Hyperion, Krios, Koios, Rhea, Themis, Tethys, Theia, Mnemosyne ve Phoebe adı verilmiştir.
Titanlar bu kadar da değildir. Bunlardan da doğan birçok titan daha mevcuttur. Bunların en ünlüleri, Iapetos ilişkilerinden oluşan Prometheus ve Atlas’tır.
Bunlardan Kronos Satürn gezegenini, Iapetos ve Hyperion ise Kronos’un yardımcılarını simgeler. Bu nedenle Satürn uydusuna Iapetos ve Hyperion ismi verilmiştir. Okeanos okyanusları, Tethys iç denizleri temsil etmektedir. Sonraları bu ikisi evlenmiş yani iç denizlerle okyanuslar birleşmiştir. Krios güç ve savaşı temsil eden varlıktır. Kronos’tan bile güçlü olduğu ve fakat diğer titanlar tarafından sevilmediği ve lanetlendiği rivayet edilmektedir. Daha sonra adı duyulmadığına bakılırsa o da Tartaros’a atılanlardandır. Phoebe, Dünyanın Ay’ını temsil eden ilk varlıktır.
Kyklopların ve Hekatonkheirlerin Tartaros’a hapsedilmesine sinirlenen Gaea, başta Kronos olmak üzere Titanları Uranos’a karşı kışkırtır (tedirgi verir).
Gaea’nın oğulları ve kızları, babalarından ölesiye korksalar da, en küçük oğlu, “korkunç” lakaplı Kronos (Satürn), babasının iktidarına son verirse sistemin yönetiminin kendisine geçeceğini anlar ve bu işe razı olur. Bunun üzerine Gaea, çakmaktaşından veya demirden bir orak veya tırpan yapar, oğluna verir ve gece babası uyuduğunda babasını hadım etmesini, yani iktidarına son vermesini ister. Tek bir şartı vardır Gaea’nın, Tartaros’a hapsedilen ilk çocuklarının serbest bırakılması… Kronos bu şartı da kabul eder. Kronos, bu konuda diğer kardeşlerini de ikna eder.
Kronos’un dünyaya gelişini Hesiodos şu şekilde anlatır: “Bunlardan sonra Kronos geldi dünyaya, o art düşünceli tanrı, en belalısı Toprak oğullarının. Ve Kronos diş biledi yıldızlı babasına.”
Kronos (Satürn), geceleyin gizlice babasıyla annesinin odasına girer, annesinin gözü önünde babasını hadım eder. Artık Uranüs iktidarını kaybetmiş ve yerine oğlu Kronos evrenin (gezegenlerin) kralı, yani mitolojik baş tanrı olmuştur. Anlaşıldığı kadarıyla Uranos (Uranüs) gezegeni yeryüzünden çıplak gözle görülebilir haldeyken, bu çatışma sonucunda bugünkü konumuna (uzaklara) itilmiştir.
Ancak bu çatışma sırasında Uranos ve Gaea’dan kopan parçalarla yeni varlıklar oluşmuştur. Bunlardan en önemlisi Afrodit (Venüs gezegeni)’dir. Bir diğeri de Gigantlar yani Yılan Kuyruklu Devlerdir (Dünya göğünün kısa dönem kuyrukluyıldızları).
Afrodit’in Zeus zamanında doğduğu da rivayet edilmektedir. Bu iki rivayet şöyle yorumlanabilir: Uranüs’ün parçalanıp uzaklara itilmesi sırasında oluşan Afrodit (Venüs), bir etkiyle sistem dışına itilmiş, iyice küçüldükten sonra Jüpiter döneminde geri dönmüştür. Antik Çin kaynaklarında Venüs’ün bir ara Orion takımyıldızı yakınında görüldüğü, sonra geri döndüğü rivayet edilir. Maya / İnka kültüründe de benzer bir efsane bulunmaktadır.
Babasını hadım eden KRONOS (Satürn), onun iktidarını sahiplenir ve gökyüzü hükümdarı olur. Artık yeryüzünden görülebilen gökyüzünün en parlak gezegeni odur.
Kronos annesine verdiği sözü tutarak Kyklopları ve Hekatonkheirleri Tartaros’tan çıkarırsa da bir müddet sonra hareketlerinden rahatsız olur ve yeniden Tartaros’a hapseder ve başlarına da dişi ejderha Kampe’yi muhafız tayin eder.
Dişi Ejderha olarak tasvir edilen Kampe’nin gökyüzündeki karşılığının Kuiper Kuşağı olduğu anlaşılmaktadır. Kuyruğu başa kadar çember oluşturmuş bir ejderha… Üstelik dişi, yani o bölgede yeni varlıklar oluşturabilecek özellikte.
Tartaros cehennem, Kampe ise zebani olarak da tasvir edilmiştir.
Satürn, Kyklopları ve Hekatonkheirleri Tartaros’a yeniden hapsetmekle annesini hayal kırıklığına uğratmıştır. Bir gün Gaia Satürn’e, babasına yaptığının kendi başına da geleceğini, çocuklarından birinin de kendisini tahtından indireceğini kehanet olarak bildirir. Satürn’ün yüzünde kurnaz bir gülümseme belirir, çocuğu olmazsa sonsuza kadar hüküm sürebileceğine karar verir ve dudaklarından “Kaderi kandıracağım” sözleri dökülür.
Satürn, ikinci derecede yeryüzü tanrıçası (toprak ana) olan RHEA ile evlidir ve sözünü tutamayacak kadar da karısını sevmektedir. Ve ilk çocuğu HESTİA doğar. Kehanet kulaklarında çınlamaya başlar, iktidarı kaybetme korkusu yüreğini sarar, gözlerine delice, hain bir parıltı yerleşir. Şefkat gösteriyormuş gibi yaparak çocuğu annesinden alır, kız mı erkek mi olduğuna bile bakmadan, ağzını açar ve kızını midesine gönderir. Sonra da “kehaneti engelledim, tahtımı korudum” diye düşünür. Aynı olay Neptün, Hades, Hera ve Demeter için de tekrarlanır. Hikâyeden, yeryüzünden kopan parçaların Satürn’ün çekim gücüne kapıldığı ve onunla birleştiği, ancak bütünleşemediği anlaşılmaktadır.
Beş çocuğunu kaybedip altıncı çocuğuna hamile kalan Rhea, üzüntüyle kaynanası Gaea’dan yardım ister. Onun tavsiyesi doğrultusunda, doğum yapacağı zaman Girit adasına gider, bir mağarada perilerin yardımıyla ZEUS (Jüpiter) adlı oğlunu doğurur, çocuğun bakımını kayınvalidesi üstlenir. Rhea, yine Gaea’nın tavsiyesiyle bebek büyüklüğünde bir taşı kundağa sarar.
Satürn eve gelir, tatlı bir dille çocuğunu kucaklamak istediğini söyler, ellerine alır almaz bir hamlede kundağa sarılı taşı midesine indirir. Mutlu bir şekilde, altıncı kez iktidarı kurtardığını ve kaderi yendiğini düşünmektedir.
Aylar günleri, yıllar ayları kovalar ve Kronos olanlardan habersiz mutlulukla hüküm sürerken, oğlu Zeus da yetişkin bir delikanlı olur. İşte o zaman Rhea, kocası Satürn’e lezzetli bir içki içirir, ikinci kupa kusturucu içkiyi ona Zeus getirir.
Verilen içkilerin etkisiyle Satürn’ün karnına şiddetli bir ağrı girer, midesi bulanır ve kusar. Önce kundağa sarılı kaya parçası çıkar gün ışığına, sonra da Zeus’un beşkardeşi. Ve karısı, Kronos’a haykırır: “Kaderin karşında. Sen nasıl babanı iktidardan düşürdüysen, yaptıkların nedeniyle o da sana aynı şeyi yapacak. MANTIĞIN, YUTTUĞUN KAYA KADAR KÖR VE KALBİN ONUN KADAR KATI.” Satürn cevap verir : “Kim iktidarımı elimden almak isteğindeyse benimle ve tüm Titanlarla savaşmak zorundadır.”
Ve savaş başlar, bir sürü tanrı ve tanrıçanın savaşı, üstelik hepsi de ölümsüz. On yıl süren savaşta kazanan yoktur.
Sonunda Toprak Ana Gaea’nın tavsiyesi ve yardımıyla Zeus ve kardeşleri yeraltına (Tartaros’a) inerek amcaları tek gözlü Kyklopları ve yüz kollu devleri kurtarırlar.
Bunun üzerine yüz kollu devlerden biri “URANÜS VE SATÜRN MERHAMETTEN NASİP ALMAMIŞLAR, ACI ÇEKMENİN NE OLDUĞUNU DA BİLMİYORLAR” diyerek yardım sözü verir. Kykloplar ise özgürlüklerine kavuşmanın karşılığı olarak Zeus’a (Jüpiter’e) gök gürültüsü çıkaran ve yıldırımlar yağdıran silah, Neptün’e (Poseidon’a) yeryüzünde depremler ve denizlerde fırtınalı dalgalar oluşturacak üççatallı mızrak, Hades’e ise görünmezlik miğferi hediye ederler.
Amcalarının yardımını alan ve olağanüstü silahlarla donanan Zeus, Poseidon ve Hades yeniden savaşa girer ve sonuçta Satürn ve Titanlar Tartaros’a (yeraltına) zincirlenir, devlerle Kykloplar da gardiyanlığını üstlenirler. Ancak Zeus (Jüpiter), daha sonra hükümranlığını kabul eden Kronos’la (Satürn’le) barışacak, onu Tartarostan çıkaracak ve yeniden bir aile olarak yaşamaya başlayacaklardır.
Jüpiter gökyüzünün en büyük ve en parlak gezegeni olduktan sonra da ilişkiler (çarpışma, tedirgi, bölme, parçalama) devam edecektir. Bu ilişkiler yalnızca yeryüzünün yeni hali olan Hera ile sınırlı da değildir. Sistemde dolaşan onlarca varlık da Zeus’la bir şekilde temas eder ve yeni varlıklar oluşur.
Bu ilişkilerden Athena, Apollon, Artemis (Ay’ın yeni hali), Persephone (Hades’in belirli süreli eşi), Ares (Mars), Hephaistos (Vulkan), Herkül, Hermes (Merkür), Tantalos, Dionysos gibi varlıklar oluşacaktır.
EPOPE IŞIĞINDA GÜNEŞ SİSTEMİNİN SON HALİ
Gökyüzünde çıplak gözle görülebilen en büyük gezegen Jüpiter’dir. 12’li tanrılar sistemine dayalı epopedeki karşılığı Zeus’tur. Burçlar Kuşağındaki temsilcisi ise Yay’dır.
Zeus tarafından Tartaros’a atıldıktan sonra barış yapılarak aileye geri dönen Kronos ise Satürn gezegenini sembolize etmektedir. Burçlar Kuşağındaki temsilcisi ise Oğlak’tır.
Kronos tarafından, görünen gezegenler âlemindeki hâkimiyetine son verilerek uzaklara itilen Uranos, Uranüs gezegenini temsil eder. Çıplak gözle görülemeyen Uranüs 1781 yılında keşfedilmiştir. Bu tarihten önce varlığı bilinmeyen gezegenler sınıfındaydı. Burçlar Kuşağındaki temsilcisi Kova’dır.
1845 yılına kadar 12’li tanrı sistemindeki Poseidon’un karşılığı olan bir gezegen de bilinmiyordu. O yıl, Asteroid Kuşağı ile Kuiper Kuşağı arasındaki dördüncü gezegen olan Neptün de keşfedilmiş oluyordu. Burçlar Kuşağındaki temsilcisi Balık’tır.
Gaea (Toprak Ana) olarak anılan Dünya da parçalara bölünüp her parçası başka bir gezegen veya uydu haline geldikten sonra bugünkü büyüklüğüyle gezegenler sistemindeki yerini almıştır. Burçlar Kuşağındaki temsilcisi, Ay’la (Artemis’le) birlikte Yengeç’tir.
Önce Uranos’tan oluştuğu belirtilen, sonra da Zeus’un kızı olarak hikâye edilen Afrodit de sistemdeki Venüs gezegenini karşılamaktadır. Burçlar Kuşağındaki temsilcisi ise Boğa’dır.
Zeus’un oğullarından Hermes, gezegenlerin en küçüğü olan Merkür’dür. Burçlar Kuşağındaki temsilcisi ise İkizler’dir.
Zeus’un bir diğer oğlu Ares ise Mars gezegenini temsil etmektedir. Burçlar Kuşağındaki temsilcisi ise Koç’tur.
Astronomide bir gezegenken parçalandığı iddialar arasında olan Asteroid Kuşağı, mitolojideki Rhea’ya (Satürn’ün eşine) uygun düşmektedir. Çünkü Zeus yönetimi ele geçirdikten sonra önemini yitirmiştir.
Zeus’tan hiç ayrılmayan, arada bir Zeus’u cezalandıran Hera, büyük ihtimalle Jüpiter’le aynı yörüngeyi paylaşan Troyalılar (Truvalılar) üyesidir ve Troyalılar onu en güzel tanrıça seçmediği için onlara kızmış ve ayrılmıştır. Zeus’tan hiç ayrılmadığına göre Truvalılarla birlikte Jüpiter’in aylarından birini karşılamaktadır.
Dionysos 12’li sisteme gireceği zaman kendi isteğiyle sistemden ayrılan Hestia (Vesta), büyük ihtimalle Rhea ile birlikte Asteroid Kuşağını temsil etmektedir.
Bu durumda 12’li sistemde adı geçen Hades, Demeter, Apollon, Hephaistos (Vulkan), Dionysos ve Hades’in karısı Persephone karşılıksız kalmaktadır.
HADES
Yunan mitolojisinde Hades, Roma mitolojisinde Plüton olarak adlandırılan sistem gezegeninin ismi Astronomide hatalı olarak yörüngesinin bir bölümü Kuiper Kuşağının ötelerinde olan cüce gezegene verilmiştir. Bugün Plüton olarak adlandırılan cüce gezegen, ancak ve ancak Hades’in karısı olan Persephon’u temsil edebilir. Çünkü Persephone, Plüton olarak adlandırılan cüce gezegen gibi, yılının dörtte birini yeraltı dünyasında (Tartaros’ta, Kuiper Kuşağı ötesinde, Hadesin yanında) geçirmektedir.
Hades ise görünmezlik miğferine sahiptir ve yeraltını yönetmektedir. Öyleyse Hades, Tartaros (Yeraltı) denilen boşluktaki yörüngesinde yüzmeye devam etmektedir. Ancak fiziksel bir nedenle görünmemektedir.
Hades, Tartaros’u yönettiğine göre, Kuiper kuşağından sonraki ilk gezegen olmalıdır.
DİONYSOS
Tartaros’la ilişkisi bulunan bir başka varlık da Dionysos’tur. Mitolojide 12’li sisteme en son katılandır. Onun sisteme katılabilmesi için de Hestia (Vesta) sistemden ayrılmak yolunu seçmiştir. Mitolojik Dionysos, önce mağarada gizlenerek büyüyen, sonra annesini bulmak için ölüler diyarına (Tartaros’a) giden, koşuşturup duran bir sarhoş iken sonradan durulan biridir. Bu anlatım, Dionysos yörüngesinin, bildiğimiz yörüngelerden hiç birine benzemediğini göstermektedir.
HEPHAİSTOS
Dionysos’tan sonra sisteme katılan varlık ise Hephaistos’tur. Roma mitolojisinde Vulkan, Gök Gürültüsü Gezegeni. Başak kişiliğiyle bütünleşen varlık, Başak burcunun erkek yönü. Belirtelim ki gezegenlerde erkeklik – dişilik konusu izafidir.
Mitolojide Hephaistos, Zeus’la karısı Hera’nın oğludur. Doğduğunda hem topal, hem de öylesine çirkindir ki annesi Hera ondan utanır. Üstelik diğer tanrı ve tanrıçaların kendisiyle alay edeceklerini düşünerek, bebek Hephaistos’u tuttuğu gibi Olympos dağının tepesinden aşağılara doğru fırlatır. Öyle ki zavallı bebek, ancak yirmi dört saat sonra Lemnos adasına düşer. Babası Zeus (Jüpiter) ise kendisiyle hiç ilgilenmez.
Bebek Vulkan’ı düştüğü adada bir demirci ustası bulur, büyütür ve demirciliğin tüm inceliklerini öğretip onu bir sanatkâr (daha doğrusu zanaatkâr) olarak yetiştirir. O artık bir ustadır ve böyle basit atölyelerde çalışacak biri değildir. Atölyesini bir yanardağın içine kurar ve burada çalışmaya başlar. Ateş bol, demir bol, diğer madenler bol, değerli taşlar bol. Üstelik tanrı, yanması da mümkün değil. Burada şaheserler meydana getirmeye başlar; oklar, yaylar, mızraklar, yüzükler, savaş zırhları, kral tahtları, ev eşyaları, kraliçelere layık süs eşyaları… Yaptığı savaş aletleri, savaşçıları efsanevileştirir ve kahraman yapar.
Atölyesini kurduğu yer, uzun dönem kuyrukluyıldızların bulunduğu Oort bulutu olabilir mi?
Hikâye devam eder: Ünlü bir zanaatkâr olmasına rağmen, annesi tarafından itilme, babası tarafından da sahip çıkılmama nedeniyle Hephaistos’un içinde bir burukluk vardır. Bu burukluk giderek kızgınlığa ve intikam hissine dönüşür. Öyle bir HİLE düşünmelidir ki hem annesinden intikam almalı, hem de fırlatıp atıldığı Olympos dağına onurlu bir tanrı olarak geri dönebilmelidir. Bu amaçla, görenlerin gözünü kamaştıracak güzellikte bir taht yapar. Bu tahtın görünmez kıskaçları vardır ve oturanı bir mengene gibi sarıp sarmalayarak hapsetmektedir. Kilidini de kendisinden başka açabilecek biri yoktur. Tahtı, annesinin, en azından babasının el koyacağından emin olarak Olympos’a hediye gönderir. Tahmin ettiği gibi annesi Hera tahta hayran kalır ve sarayına götürerek üzerine kurulur. Oturur oturmaz da görünmez mengeneler onu sarar ve hareket edemez hale gelir.
Bunun üzerine Zeus, kilidi açması için oğlunu Olympos’a getirmek ister. Önce İkizler temsilcisi Hermes onu güzel sözlerle ikna etmeye çalışır ama başaramaz. Koç’un temsilcisi savaş tanrısı Ares zorla getirmeye çalışır ama kavgada yenilerek geri döner. Sonunda Balık burcunun karanlık yönünün temsilcisi şarap tanrısı Dionysos görevi üzerine alır, Hephaistos’a şarap içirerek sarhoş eder ve Olympos’a geleceğine ilişkin söz alır. Ancak Hephaistos’un iki de şartı vardır; güzellik tanrıçası Afrodit’in kendisiyle evlendirilmesi ve on ikili tanrılar sistemine tanrı olarak kabul edilmesi. Karısı Hera’nın ıstırabına, özellikle de bağırıp çağırmasına dayanamayan baş tanrı Zeus, oğlu Hephaistos’un isteklerini kabul eder.
Bu anlatım, Afrodit’in (Venüs gezegeninin), Vulkan gezegeninin bulunduğu yörüngeye kadar gittiğini veya onunla birleştiğini, sonrasında da (boşandıktan sonra) tekrar şu anki yörüngesine geri geldiğini anlamlı hale getirmektedir.
Olympos’a çıkan Hephaistos’un kilidi açtıktan sonraki ilk işi, kendisine, gündüzleri pırıl pırıl parlayan tunçtan bir saray yaptırmak olur, Aphrodite’le evlenir, hayatını diğer tanrılara ve kahramanlara saraylar, tahtlar, silahlar yaparak geçirmeye başlar. Neredeyse tüm gününü atölyesinde geçirir. Aphrodite’i almasına rağmen, adeta işiyle evlidir. Zaten Aphrodite’i, en güzel kıza sahip olmak için evlenmiştir, âşık olduğu için değil.
Öyleyse en son keşfedilecek gezegen Hephaistos’u (Vulkan’ı) temsil eden gezegen olacaktır.
Hun – Karaçay Türklerine göre Başak insanlarının yönetici gezegeni ANMAT: “Akıllı İnsanlar Gezegeni”. Güneş çevresindeki yörüngesini dolanım süresi 650 yıl kabul edildiğine göre, yörüngesi Plüton’dan daha dışta. Vulkan ile Anmat aynı gezegen olabilir? Çünkü her ikisinin özellikleri ve insanlar âlemindeki temsilcilerini betimlemesi birbiriyle örtüşüyor.
Sümer mitolojisindeki Marduk gezegeni ise Hephaistos ile uyuşmamaktadır. Sümer metinlerine göre Marduk Güneş etrafındaki dönüşünü 3600 yılda tamamlarken, Hun Karaçay Türklerine göre Anmat aynı yörüngesel döngüyü 650 yılda tamamlamaktadır. Bu nedenle de Marduk’la Anmat’ın farklı gezegenler olduğu anlaşılmaktadır.
Neptün’ün güneş çevresindeki dönüşünü 164,8 yılda, Plüton’un ise 247,7 yılda tamamladığı düşünülürse, Anmat veya Vulkan yörüngesinin ne kadar uzun bir yolu ve uzakları dolaştığı biraz olsun anlaşılabilir.
Yunan mitolojisinde Vulkan’ın (Hephaistos) 12’li tanrılar sistemine en son kabul edildiği düşünülürse, en son keşfedilecek gezegenin de Vulkan olma ihtimali artar.
Bir ara (1878) Vulkan gezegeninin Güneşle Merkür arasında görüldüğü, Güneşe uzaklığının 21.000.000 kilometre, yörüngesini dolanım süresinin 19-20 gün, çapının ise 1500 kilometre olduğu iddia edilmişse de, teknolojik ilerlemeye rağmen bu iddia bugüne kadar ispatlanamamıştır.
Son yıllarda Mars ve Dünya ile yaklaşık aynı kütleye sahip yeni bir gezegenin keşfinden söz edilmektedir. Sözü edilen gezegenin, Plüton’un ötelerindeki Kuiper Kuşağının da ötesinde bulunduğu belirtilmektedir. Kuiper Kuşağı da, Asteroit Kuşağı gibi bünyesinde yüzbinlerce parçacığı barındırmakta, ancak iddiaya göre buradaki gök cisimlerinin sayısı dev bir cismin çekimiyle hızla azalmaktadır.
APOLLON
Mitolojik varlık – Gezegen çifti oluşturmakta en problemli husus Apollon (Apollo)’dur. Astrolojide sistemin güneşiyle özdeş kılınmış ve Aslan burcuna gezegen tayin edilmiştir. Ancak Güneş bir gezegen değil, sistemin merkezindeki yıldızdır. Ayrıca bir gezegenler sisteminin oluşması için varlığı gezegenlere göre önceliklidir. Oysa Apollon, 12’li sistemin oluşumunun son aşamasında, Artemis’le birlikte Zeus’la Leto’nun ilişkisinden doğmuştur. Apollon ile Artemis ikiz kardeştir ama Apollon, Artemis’ten daha küçüktür.
Güneş, gezegenler sistemi oluşmaya başlamadan önce var olduğuna göre en son oluşan gezegenlerden biri olan Apollon’un Güneş kabul edilmesi mantık sınırlarının dışındadır. Bu nedenle Apollon, güneş kadar parlak, büyük ihtimalle iç enerjisi olan bir gezegeni karşılamaktadır.
Yunan mitolojisinde Apollon, güneş tanrısı olarak kabul edilmez. Yunan mitolojisinde Güneşi simgeleyen, titanlardan (yani ilk oluşumlardan) biri olan Helios’tur. Helyum elementinin adı da Helios’tan gelmektedir. Apollon’un Güneş’e nisbet edilmesi Romalılara özgüdür. Yunan mitolojisine göre Helios’un yüzü Apollon’a benzemektedir. Yani Apollon’un Güneş’e nisbet edilmesi yalnızca bir benzerlikten, yüzünün güzelliğinden ve parlaklığından kaynaklanmaktadır.
Apollon’un en öne çıkan özelliği kehanet yani geleceği yorumlayabilmektir. Müzik yeteneği bir başka özelliğidir. Gümüş yayıyla okları en uzağa o atabilir. Tıbbı insanlara o öğretmiştir. Asla yalan söylemez. Işığı güçlü olandır.
Orfe öğretisinde ise Apollon, sezgi, ilham ve vicdanın sembolüdür ve kendisine Lyk adı verilir. Lyk, Orfe öğretisinde KURT, Luvi dilinde ise IŞIK anlamına gelmektedir. Apollon genel olarak Likyalı (Kurt veya Işık ülkesi mensubu) lakabıyla anılmıştır. Orfe öğretisi, Yunan mitolojisi tanrılarını reddeden Apollon öğretisidir.
Apollon, Python adlı ejderhayı bir mağarada veya yeraltı yarığında öldürür ve burayı ülkesi haline getirir.
Hera’nın oyununa gelen Apollon, Athena ve Poseidon, Zeus’u tuzağa hapsederler. Tuzaktan kurtulan Zeus (Jüpiter), Apollon ve Poseidon (Neptün)’u sürgüne gönderecektir. Sürgün sona erince bu ikisi sisteme geri dönecektir.
Kızkardeşi Artemis’in Orion’a âşık olduğunu ve onunla birlikte olmak istediğini öğrenen Apollon, bu birleşmeye engel olacaktır.
Oğlu Asklepius’u da yetiştirmesi için at adam Kheiron’a (diğer adlandırmayla Santor’a) verir.
ORİON VE GÜNEŞ SİSTEMİ İLİŞKİLERİ
Dünyamızın da içinde bulunduğu Güneş Sistemi, Samanyolu Galaksisinin Orion Kolunun içerisindedir. Samanyolu, Uzakdoğu Asya ülkelerinde Gümüş Nehir olarak adlandırılmaktadır.
Orion (Avcı) kolunun galaksi merkezi tarafında Sagittarius (Yay) kolu ve dış kısmında Perseus (Kahraman) kolu vardır. Orion Kolunun, Perseus’tan ayrılan bir kol parçası olduğu da iddia edilmektedir. Orion kolu, iki yanındaki galaksi kolları arasında belli belirsiz durumdadır. Galaksi merkeziyle birleşmemektedir. Dolayısıyla Galaksi merkezinden ve büyük yıldızlardan uzakta bulunan güneş sistemi oldukça güvenli bir konumda yaratılmıştır.
Ancak Güneş sistemi yine de Orion, Büyük Köpek, Erboğa, Akrep takımyıldızlarıyla ve Santorlar yıldız grubuyla iç içedir. Mitolojik hikâyelere bakılırsa geçmişte bu takımyıldızlarla etkileşmiş ve gelecekte de etkileşecektir.
Güneş, Samanyolu galaksisinde bulunan yaklaşık 200 milyar yıldızın % 85’inden daha parlaktır.
Güneşin galaktik yörüngesini tamamlaması yaklaşık 220.000.000 dünya yılında (diğer bir görüşe göre 250 milyon dünya yılında) gerçekleşir. Yörünge hızı ise saniyede yaklaşık ortalama 20 kilometredir.
Hızı için ortalama dememizin sebebi şudur. Güneşin galaktik yörüngesi, Samanyolu Galaksi düzlemine paralel biçimde değildir. Yunus balığının denizin altına dalıp sonra üzerine sıçrayarak yol alması gibi, Güneş de galaksi merkezi çevresinde dönerken, galaksi düzleminin altına inerek ve üstüne çıkarak ilerler. İnerken ve çıkarken hızı değişiktir. Düzlemin üstüne doğru çıkarken hızı saniyede 7 kilometreye kadar düşebilir. Ayrıca çevredeki yıldızların kütle çekimi, bu hızı yavaşlatmakta veya hızlandırmaktadır. Güneşin yörüngedeki hızı, galaksi düzlemine göre, Yunus balığının denizin altına dalışına benzer şekilde dalması sırasında artar. Bu durum güneş kayması olarak da adlandırılmaktadır.
Erboğa takımyıldızının yıldızlarından olan Proxima Centauri, Güneş’e en yakın yıldızdır. Güneş’e uzaklığı 4,22 ışık yılıdır. Birazcık daha uzağında Proxima Centauri ile grup oluşturan Alpha Centauri A ve Alpha Centauri B bulunmaktadır. Güneş’e uzaklığı 4,37 ışık yılıdır. Santorlar (mitolojide insan başlı atlar) bir grup oluşturmaktadır. Son yıllarda Alpha Centauri B çevresinde dönen bir gezegen keşfedilmiştir.
BİR TEORİ : GÜNEŞ VE AY HARİÇ 12 GEZEGEN
BAŞKA GEZEGEN VAR MI?
GİRİŞ
Burada ilk söylenecek söz, Uranüs ve Neptün’ün keşfinden önce Güneş ve Ay dahil yedi gezegenin varlığına inanılmasıdır. Oysa yeni keşiflerle zaman içinde daha çok gezegenin var olduğu anlaşılmıştır.
Batı terminolojisinde Güneş ve Ay dahil Güneş sisteminde bilinen gezegen sayısı ondur: Güneş, Merkür, Venüs, Ay, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün. Dünyamız da bir gezegen olduğuna göre, bilinen gezegen sayısı ona yükselmektedir. Buna rağmen Başak, Terazi ve Akrep burcuna ait gezegen henüz ortada yoktur. Başaklar için Merkür, Teraziler için Venüs, Akrepler için Mars gezegeni, ödünç alınmış gezegen durumundadır. Zira özellikler birbiriyle uyuşmamaktadır. Ayrıca sistem içinde Güneş bir gezegen değil, gezegenlerin merkezindeki varlıktır. Her ne kadar Ay için, bağımsız bir gezegenken Dünyanın çekimine kapılıp uydusu haline geldiği iddia edilmekte ise de, bilinen tarih içinde Ay gezegen değil, dünyanın çevresinde dönen bir uydudur. Bu nedenle Güneş ve Ay dışında (Dünya dahil) gezegen sayısı sekiz olmaktadır.
Bunların dışında, batı ve doğu mitolojisinde “AKILLI İNSANLAR GEZEGENİ” veya “GÖK GÜRÜLTÜSÜ GEZEGENİ” olarak bilinen bir gezegenden ve bu gezegenin Başak burcuyla ilişkisinden söz edilmektedir. Batılılar bu gezegene “Vulkan” adını verirken, Hun Karaçay Türkleri “Anmat”, Sümerliler ise “Marduk” adıyla anmaktadır. Sümer metinlerinde Marduk Güneş etrafındaki dönüşünü 3600 yılda tamamlarken, Hun Karaçay Türklerine göre Anmat aynı yörüngesel döngüyü 650 yılda tamamlamaktadır. Bu nedenle de Marduk’la Anmat’ın farklı gezegenler olduğu veya hesaplamalarda bir hata bulunduğu düşünülebilir. Bilinen en dıştaki gezegen olan Neptün’ün güneş çevresindeki dönüşünün 164,8 yıl sürdüğü düşünülürse, Anmat veya Marduk yörüngesinin ne kadar uzun bir yolu ve uzakları dolaştığı biraz olsun anlaşılabilir.
Son yıllarda Mars ve Dünya ile yaklaşık aynı kütleye sahip yeni bir gezegenin keşfinden söz edilmektedir. Sözü edilen gezegenin, Plüton’un ötelerindeki Kuiper Kuşağının da ötesinde bulunduğu belirtilmektedir. Kuiper Kuşağı da, Asteroit Kuşağı gibi bünyesinde binlerce parçacığı barındırmakta, ancak iddiaya göre buradaki gök cisimlerinin sayısı dev bir cismin çekimiyle hızla azalmaktadır.
KUŞAKLAR VE GEZEGENLER
Güneşin çevresinde, şu ana kadar keşfedilmiş iki tane asteroit kuşağı bulunmaktadır. Mars’la Jüpiter arasındaki Dövülmüş Bilezik ve Plüton’u da bünyesine alan Kuiper Kuşağı.
Güneş’le Dövülmüş Bilezik arasında 4 adet gezegen (Merkür, Venüs, Dünya ve Mars) bulunmakta, Dövülmüş Bilezikle Kuiper Kuşağı arasında da yine 4 büyük gezegen (Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün) yer almaktadır.
Kuiper Kuşağından sonra niçin 4 gezegen daha olmasın?!.
KUR’AN-I KERİM VE 12 GEZEGEN
Sözün burasında, Kuranı Kerimdeki bir sureden söz edelim: 12’nci sure olan, 111 ayetli Yusuf Suresi.
Surede apaçık olan anlam, geçmiş peygamberlerden Hazreti Yusuf Aleyhisselamın hayatı hakkındaki haberdir ki Allah katındaki tarihi gerçeklerdir. Bu husus üçüncü ayette, KISSA kelimesi kullanılarak belirtilmiştir.
İkinci anlam, bu kıssadan alınacak derslerle, düşündürücü öğelerle ilgilidir (İBRET kelimesi kullanılmıştır) ki bu husus da 111’inci ayette vurgulanmıştır. İbret olan husus, hayatımıza nakşedeceğimiz, davranış geliştireceğimiz şeylerdir.
Üçüncü anlam da bu kıssada vurgulanan menzillerle, mekanlarla, Cenabı Hakkın sıfat ve kudreti hakkındaki apaçık delillerle, kainatın gerçekleriyle ilgilidir (AYET, çoğulu AYAT kelimesi kullanılmıştır) ki bu husus da 7’nci ve 105’inci ayette vurgulanmıştır. Ayet olarak bildirilenler, Allahu Teala’nın Hazreti Adem’e öğrettiği ve fakat zaman içinde unutulan isimlerden (bilgilerden) bir isim (bilgi) olabilir. Kur’anı Kerim’in icazı da, hem dini hayatımızı düzenlemekte kullandığımız gerçek anlamını, hem de her konuda (ki Hazreti Adem’e tümünü öğretmiştir) kimi zaman açıkça, kimi zaman da sembollerle veya icaz yoluyla verdiği haberleri ve daha birçok güzelliği kapsamaktadır.
Önce ayetlerden bir kısmına göz atalım :
(4) Bir zamanlar Yusuf, babasına (Yakub’a) demişti ki: “Babacığım! Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.”
(5) (Babası:) “Yavrucuğum!” dedi, “rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.”
(6) “İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”
(7) Andolsun (yemin olsun) ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ayetler vardır.
(8) (Kardeşleri) dediler ki: “Yusuf’la kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.”
(9) (Aralarında dediler ki:) “Yusuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tevbe ederek) sâlih kimseler olursunuz!”
(10) Onlardan biri: “Yusuf’u öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün)”, dedi.
(11) Dediler ki: “Ey babamız! Sana ne oluyor da Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun! Oysaki biz onun iyiliğini istemekteyiz.”
(12) “Yarın onu bizimle (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz onu mutlaka koruruz.”
(13) (Babaları) dedi ki: “Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken onu bir kurdun yemesinden korkarım.“
(19) Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da (gidip) kovasını saldı, (Yusuf’u görünce) “Müjde! İşte bir oğlan!” dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir.
(21) Mısır’da onu satın alan adam, karısına dedi ki: “Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu evlât ediniriz.” İşte böylece (Mısır’da adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf’u o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.
(54) Kral dedi ki: “Onu bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim.” Onunla konuşunca “Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin”, dedi.
(55) “Beni ülkenin hazinelerine tayin et! Çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim” dedi.
(56) Ve böylece Yusuf’a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.
(90) “Yoksa sen, gerçekten Yusuf musun?“ dediler. O da: “(Evet) ben Yusufum, bu da kardeşim. (Birbirimize kavuşmayı) Allah bize lütfetti. Çünkü kim (Allah’tan) korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükâfatını zayi etmez“, dedi.
(99) (Hep beraber Mısır’a gidip) Yusuf’un yanına girdikleri zaman, ana-babasını kucakladı, “Güven içinde Allah’ın iradesiyle Mısır’a girin!” dedi.”
(100) Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için (ona kavuştukları için) secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: “Ey babacığım! İşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana (çok şey) lutfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lutfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”
(105) Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler.
Surede anlatılan kıssaya göre, Hazreti Yakup’un Hazreti Yusuf dahil 12 erkek ve 1 kız çocuğu vardır. Hazreti Yusuf rüyasında 11 gezegenle (ki ayette yıldız diye tercüme edilen “kevkeb” kelimesi Kur’anı Kerimde üç yerde anılmaktadır ve hepsi de duran yıldızlardan değil gezegenlerden söz etmektedir) ay ve güneşin kendisine secde ettiğini görür ve bu rüyasını babasına anlatır. Babası rüyasını kardeşlerine anlatmamasını, aksi halde kendisine zarar verebileceklerini öğütler. Hazreti Yakup bu öğüdüyle 11 gezegenin kardeşlerini sembolize ettiğini belirtmiştir ki bu durumda Hazreti Yusuf da en parlak on ikinci gezegeni simgelemektedir. Surenin, Kur’anı Kerim’in 12’nci suresi olması da bu sembolizmi desteklemektedir.
Güneş babasını, ay ise kız kardeşini sembolize etmektedir. Ayın annesini sembolize ettiği düşünülebilirse de annesi rüyadan çok önce, kardeşi Bünyamin’in doğumu sırasında vefat etmiştir.
Ancak kaderde yazılan gerçekleşecek, kardeşleri Yusuf’u kıskandıklarından dolayı onu öldürmeye karar verecekler, kardeşlerden birinin önerisi üzerine kararlarını uzaklara atma şeklinde değiştirecekler, kuyuya atıp bir kervanın onu bulup uzak diyarlara götürmek üzere yola devam etmesine kadar gözetleyeceklerdir. Kervan onu Mısıra götürüp satacak, böylece Mısır Sarayına girecek, fakat iftiraya uğrayarak bir kere de zindana atılacaktır. Uzun yıllar zindanda kaldıktan sonra Mısır kralının rüyasını yorumlayıp zindandan çıkarılıp kralın danışmanı olarak devlet işlerinin başına getirilecektir.
Yıllar sonra babası, annesi ve on bir kardeşi Hazreti Yusuf’un yanına gelecek ve onun huzurunda secdeye kapanacaklardır. Bu secde, bir anlamda şükür secdesidir, diğer anlamıyla meleklerin Hazreti Adem’e yaptığı secdenin benzeridir, bir başka yönüyle de tâbi olmanın, onu kendilerinden üstün kabul etmenin sembolüdür.
Doğrusunu Allah’ın bildiğini bilerek, suredeki “Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, sorup bilgi isteyenler için ayetler vardır” ayeti ile ortaya konulan sembolizmi, surenin tümünü, özellikle de 4, 5 ve 100’üncü ayetleri yorumlayarak şöyle açıklayabiliriz :
- Güneş sisteminde güneş (baba Hazreti Yakup olarak simgelenmektedir) merkezdedir, yani bir gezegen değildir. Ay da bir gezegen değildir ve sureden anlaşıldığı kadarıyla öncelikle anneyi veya kız kardeşi simgelemektedir.
- Hazreti Yusuf ve anne baba bir kardeşi Bünyamin, surede babaya en yakın, en sevgili oğullar olarak nitelendirilmiştir. Mevcut duruma göre Güneşe en yakın iki gezegen ise Merkür ve Venüs’tür. Surede, güzellikte göz alıcı ve parıltılı olarak nitelendirildiğine göre Hazreti Yusuf’un Venüs gezegenini, anne baba bir kardeşi Bünyamin’in de Merkür’ü sembolize ettiği söylenebilir. Ancak bu kesin değildir. “En sevgili, çok sevgili” kelimesi başka bir yakınlığı anlatıyor olabileceği gibi, yüz binlerce, hatta milyonlarca yıl önce Güneşe çok yakın ve belki de güneşten daha parlak bir başka gezegenin varlığına da işaret ediliyor olabilir.
- Surede güneş ve ay dışındaki gezegen sayısı Hazreti Yusuf’u simgeleyen gezegen dahil on ikidir. Oysa şu ana kadar keşfedilip adı konulmuş gezegenler Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün’dür. Öyleyse güneş sistemine dahil dört gezegen daha keşfedilmeyi beklemektedir.
Mars’la Jüpiter arasındaki asteroit kuşağı Bode Yasasına göre orada bir gezegen olduğunu işaret ediyorsa da, büyük ihtimalle bir çarpışma sonucunda bu yörüngedeki gezegen parçalanmış ve parçalardan küçük bir kısmı kuşağı oluştururken, asıl büyük parça Neptün gezegeni olarak Uranüs’le Plüton arasındaki yerini yörünge edinmiştir. Zira aynı Bode yasasına göre orada Neptün diye bir gezegenin olmaması gerekmektedir.
- Burada bir başka imge, kardeşleri tarafından terk edilen Hazreti Yusuf’un, bulundukları ülkeden geçmekte olan bir kervan tarafından Mısır’a götürülmesidir. Bu imgeye göre Hazreti Yusuf’u simgeleyen gezegenin bilinmeyen bir zaman diliminde, güneş sistemine dahil olmayan bir yıldızın veya kuyrukluyıldızın çekimine kapılıp, bu yıldızın yörüngesine hapsolunarak güneş sisteminin dışına çıkmak zorunda kaldığını önerebiliriz. (Ayet 19 ve 21)
- Hazreti Yusuf Mısır’a götürüldüğüne göre, onu simgeleyen gezegen nereye götürülmüş olabilir? Bu konuda Mısır firavunlarının (krallarının) simgesi kabul edilen, Mısır’da öldükten sonra yeniden canlanıp yaşayacakları yer olduğuna inandıkları Sirius yıldızı (Akyıldız) ve Osiris kültünü simgeleyen hemen bitişiğindeki Orion (Avcı) takımyıldızı akla gelmektedir. Antik Mısır’ın önemli tanrıçalarından İsis’in gökyüzündeki karşılığı da Akyıldız’dır. Osiris ve İsis, Mısır’ın kurucuları olarak kabul edilir. Bilindiği gibi ana takımyıldız Orion (Avcı)’dur ve iki yanında avcının köpekleri olan Büyük Köpek ve Küçük Köpek takımyıldızı bulunmaktadır.
Sirius (Akyıldız), Büyük Köpek takımyıldızının bir üyesi gibi görünüyorsa da sistemimizin Güneş’ine en yakın altı yıldızdan biridir, dünyamıza uzaklığı 8,5 ışık yılıdır.
- Bu durumda Hazreti Yusuf Mısır’a götürüldüğüne göre, onu sembolize eden gezegenin de Orion takımyıldızının ve özellikle Sirius yıldızının (Akyıldız) bulunduğu yere kadar götürülmüş olması düşünülebilir. Sümer, Mısır ve Güney Amerika söylencelerinde de Venüs’ün, Güneş sistemini belirli bir süre terk ettiği ve gücünü kaybetmiş olarak (büyük ihtimalle parçalanıp bazı parçalarını başka yerlerde bırakarak) geri döndüğüne ilişkin izler bulunmaktadır. Çin kaynaklı ve bilinmeyen bir zamanda çizilmiş bazı haritalarda da Venüs, Sirius yıldızına ve Orion takımyıldızına yakın bir konumda gösterilmiştir.
- Ancak Hazreti Yusuf’un Venüs gezegenini simgelediği kabul edildiği takdirde suredeki imgeler yerli yerine oturmamaktadır.
Zira söylencelere ve Çin haritalarına göre Venüs güneş sistemini bir şekilde terk ettikten sonra sisteme geri döndüğü halde, Surede Hazreti Yusuf baba diyarına geri dönmemekte, Güneş’i simgeleyen babası, Ay’ı simgeleyen kız kardeşi ile diğer gezegenleri simgeleyen kardeşleri onun bulunduğu ülkeye gelmekte ve önünde secde etmekte, yani Hazreti Yusuf’a tabi olmaktadırlar.
Bu durumda, Hazreti Yusuf’u temsil eden gezegen, Güneş sistemimizin bir üyesi olmakla birlikte, bir etkiyle sistemden ayrılmış ve Samanyolu’nda bir yerlere götürülmüş ve orada bir yerlerde, belki de Orion yakınlarında bir takımyıldızın (görünürde) parlak bir üyesi olarak hayatını devam ettirmektedir.
Büyük ihtimalle de Hazreti Yusuf’u temsil eden gezegen/yıldız, Sirius (Akyıldız)’tur. Bilindiği gibi Akyıldız, Boğa takımyıldızındaki Aldebaran gibi, Büyük Köpek takımyıldızının bir üyesi olarak kabul edilse de, Güneş sistemine yakınlığıyla diğer üyelerden farklı durmaktadır. Ve Akyıldız, Kur’anı Kerim’de ismiyle birlikte sözü edilen tek yıldızdır. Necm suresinin 49’uncu ayetinde “Şi’ra yıldızının da Rabbı O’dur” denilmekte, böylelikle bazı kavimlerin bu yıldızı Rab yani tanrı olarak kabul ettiği, oysa böyle bir özelliğinin olmadığı, Şi’ra yıldızının Rabbının da Allah olduğu vurgulanmaktadır. Antik Mısırlıların ve Cahiliye döneminde bazı Arap kabilelerin bu yıldızı tanrı olarak kabul ettiği bilinmektedir.
Hatta Amerika, Avrupa ve Türkiye’de bazı grupların bu yıldıza kutsallık izafe ettiği, ABD’de bazı tarikatların Sirius yıldızına götürüleceklerine inanarak toplu intiharlara kalkıştıkları bir gerçektir.
- Bilindiği gibi Güneş sistemi Samanyolu Galaksisi merkezi çevresinde ve belirli bir yörüngede dönmesine devam etmektedir. Bu dönüş sırasında Güneşten daha parlak bir yıldızın etkisi altına girmesi mümkündür, hem de herhangi bir çarpışma veya çatışma olmadan; Hazreti Yusuf’un baba ve kardeşlerine “Güven içinde Allah’ın iradesiyle Mısır’a girin!” dediği gibi. Bu durumda iki güneşli bir sistem söz konusu olacaktır.
Bir zamanlar olduğu gibi. Zira Güneş’i simgeleyen Hazreti Yakup’la en parlak gezegeni simgeleyen Hazreti Yusuf bir zamanlar birlikte yaşıyorlardı, sistemdeki diğer gezegenlerle ve Ay’la birlikte.
Astronomik verilere göre de Güneş sistemimizin Galaksi çevresindeki dolanım yörüngesi, Güneş’ten çok daha büyük bir güneş olan Sirius yıldızının çok yakınından geçmektedir.
- İki güneşli bir sistem, şu ayetlerin açıklanmasına da yardımcı olacaktır :
- İlk konu Kehf suresinde (83-92. ayetler) anlatılan Zülkarneyn’in yaptığı yolculuklardan birkaçıdır:
- (Ey Muhammed! Sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki, size ondan bir anı anlatacağım (83):
- Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve güç sahibi yaptık ve ona istediği her şeyden bir SEBEB (istediği her şeye ve her yere ulaştıracak bir araç, bir yol) verdik (84).
- O da bir sebebi izledi (bir yol tutup gitti, bir vasıtayla gitti) (85).
- Nihayet Güneş’in battığı yere ulaştığında, onu (Güneş’i) kara balçık şeklindeki bir AYN’da (gözde, gözede, kaynakta, karadelikte) batıyor olarak buldu. Onun (Güneşin) yanında (yakınında, egemenlik alanında) bir de kavim (insan topluluğu) buldu. Bunun üzerine Zülkarneyn’e dedik ki : “Ey Zülkarneyn! Dilersen onlara azap edersin, dilersen de haklarında güzel bir davranışı esas alırsın, (bunlardan birini uygulamakta serbestsin)” (86).
- Zülkarneyn şöyle dedi: “Kim zulmederse ona azap ederiz. Sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmedik bir azaba çeker (87). Fakat her kim de iman edip yararlı bir iş yaparsa, ona da mükafat olarak en güzel akıbet (cennet) vardır ve ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz (88).
- Sonra bir sebebi daha izledi (89).
- Bir süre sonra Güneş’in doğduğu yere varınca, onu (Güneş’i) kendilerine ondan (Güneş’ten) başka bir örtü yapmadığımız bir kavmin üzerine doğar buldu (90).
- İşte böyle! Biz, onun yanında olan her şeyi hubr olarak (bütün inceliklerini ve hakikatini bilme bakımından) kuşatmıştık (91).
- Sonra da başka bir sebebi izledi (92).
Güneşin doğması veya batması söz konusu olmadığına, yani bu ifadeler mecaz olarak kullanıldığına, Güneş’in ve Ay’ın belirlenmiş bir yörüngede döndüğü ve belirlenmiş bir yere doğru hareket ettiği Kur’anı Kerimin ifadesi olduğuna göre, ayetlerden Zülkarneyn’in dünyanın en doğusuna ve en batısına gittiği anlamını vermenin doğru olmadığını sanıyorum. Dünya yaklaşık küre şeklinde olduğuna ve sürekli olarak batıdan doğuya doğru döndüğüne göre, dünyanın en batısı veya dünyanın en doğusu ifadeleri de doğru olmasa gerektir.
Ayetlerde kullanılan kelimeler de doğu ve batı anlamına gelmemekte, güneşin doğuş yeri (büyük ihtimalle ilk oluşum yeri ve/veya bir başka güneşle birlikte doğuş yeri) ve güneşin batış yeri (büyük ihtimalle kayboluş yeri, yok oluş yeri) manasına gelmektedir.
Kanaatime göre ayeti kerimelerde, güneş sisteminin Samanyolu galaksisi çevresindeki dönüşü sırasındaki iki durum, iki olay anlatılmaktadır. Zaman kavramı izafi olmakla birlikte, Zülkarneyn’in yolculuğu zamanda yapılan bir yolculuk olsa gerektir. Güneşin batmakta olduğu yerin kara balçık şeklinde bir göze olarak tanımlanması, günün birinde, Güneş sisteminin bir karadelikte yok olacağını düşündürmektedir. Güneşin doğduğu yer ise kanaatime göre Güneş sistemimizin iki güneşli bir sistem haline dönüştüğü ve/veya dönüşeceği zamanı anlatmaktadır. Zira Kuranı Kerimde insanların örtüsü olarak gece anılmaktadır (Furkan Suresi Ayet 47, Nebe Suresi Ayet 10) ve söz konusu yerde yaşayan insanların güneşten korunacakları bir örtü, yani gece bulunmamaktadır. Bu da dünyamızın, zamanın belirli bir kesitinde iki güneşli olduğunu ve/veya iki güneşli hale geleceğini anlatmaktadır.
- Rahman Suresinin 17’nci ayetinde “(O Allah), iki doğunun ve iki batının Rabbıdır” buyurulmaktadır. İki doğu ve iki batı konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Örneğin, her gün değişmekle birlikte yaz ve kış mevsimlerinde güneşin doğduğu ve battığı en uç noktaların, güneşin ve ayın doğduğu ve battığı yerlerin, hem güneşin hem de diğer tüm varlıkların doğusunun ve batısının, yerkürenin iki yarısına göre doğunun ve batının, akıl ve şuur gibi görünmeyen varlıkların ışınlarının doğusunun ve batısının kastedilmiş olabileceği belirtilmiştir.
Bu durumda ayetten kastedilen mananın, dünyamızın iki güneşli bir sistem içinde bulunduğu veya bulunacağı zaman kesitindeki durumunu anlattığı da söylenebilir ki daha mantıklı olan da budur. Zira iki Güneş söz konusu olacağından iki doğu ve iki batı ifadesi daha anlaşılır hale gelmektedir. Doğrusunu Allah bilir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Güneş sistemimize dahil ve fakat Kuiper Kuşağı dışında 4 gezegen daha keşfedilmeyi beklemektedir